Bu meslekte ne kadar ilkeli durursan dur. Ne yaparsan yap, kimseye yaranamazsın. Kimseye yaranmak gibi bir derdimizde yok aslında. Biz işimizi yapıyoruz. Belli bir çizgi oluşturduk, bu duruşumuzu korumaya çalışıyoruz. Ama yine de çalışma hayatında emeği en ucuz olan biz gazetecileriz , sanırım.
Haber olunca, yağmur, kar demeden koşarak gideriz. 40 derece sıcakta da, eksilere düşen soğuk havalarda da işimizi yaparız. Seçim olur. Adayların peşinde dolaşırız. Projelerini okuyucularımıza ulaştırırız.
Günlerimiz birilerinin yaptıklarını daha çok kişiye nasıl ulaştırırız. Nasıl okuyucularımıza, haberini yaptığımız kurumlara faydalı oluruz”. Telaşıyla geçer. A şahsı , siyasetçi, iş adamı fark etmez haberini yaparsın. Başarılarından bahsedersin, iki kelime söylediğini süsler püsler güzel haberleştirirsin. ‘ Eline sağlık’ demez. Hasbelkader bir hatası olur, kırmadan incitmeden eleştirirsin. Amacın vatandaş için daha güzelini yaptırmaya çalışmaktı. Eleştirdin ya, daha önce yaptığın güzel şeylerin hepsi unutulur.
En kötü insan sensindir. Kurum, yada kişileri översen baş tacı olursun. En iyi gazeteci sensin, eleştirirsen vay halinize. Dedim ya..
Ne İsa’ya yaranıyoruz. Ne de Musa’ya…
Bizler vatandaşın isteklerini, dile getiren haberler yapıyoruz. Yapılan haberler övgülerle doluysa sorun yoktur. Kurumun yaptığı hizmetleri her gün yayınlarız, sorun yoktur. Bu kişiler, bir gün arayıpta yada gelipte teşekkür etmişliği de yoktur. Sonra bir gün bir hata görür. Sorarsınız,” neler oluyor? “diye, sen misin bunu soran, hemen bir tekzip, gönderilir. İyi hoş tekzip yolla da, arada da bir teşekkür et, değil mi? Ama nerede?
Kurum yada kişilerin yada seçim atmosferinde siyasi partilerin, bir açılışları, bir etkinlikleri olur. Bütün gazeteciler davet edilir. Sonra reklam verecek olurlar, billboardlar kullanılır. “ Madem gazeteyi reklam vermeye değer bulmuyorsun. Niçin haberinin çıkması için kendini paralarsın. Niçin, toplantılar, kahvaltılar, yemekler düzenlersiniz? Bu sorumun tatmin edici cevabı çoğu kişi tarafından henüz verilemedi.
Şimdi yine aynı şey oluyor. Haberimizi neden gazetenizde yok diye arayanlar, reklamımız var. Bir uğrar mısın? diye aramıyorlar. Billboardlara gülümseyen pozlar verip, reklamını yapıyor. Ben bu arkadaşlara sesleniyorum. Adaylarınızı tanıtırken, habere bizi çağırmıştınız.
Aday tanıtımları, proje tanıtımları olunca gazetecileri hatırlayan, arayan, davet eden siyasi partiler, reklamlarınızı yine billboardlara veriyorsunuz. Bundan sonra haberlerinizi de billboardlar da yayınlayın. Bizi neden meşgul ediyorsunuz.?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Semra ÖZTÜRK AKTAŞ
Haberinizi de billboardlarda yayınlayın .
Bu meslekte ne kadar ilkeli durursan dur. Ne yaparsan yap, kimseye yaranamazsın. Kimseye yaranmak gibi bir derdimizde yok aslında. Biz işimizi yapıyoruz. Belli bir çizgi oluşturduk, bu duruşumuzu korumaya çalışıyoruz. Ama yine de çalışma hayatında emeği en ucuz olan biz gazetecileriz , sanırım.
Haber olunca, yağmur, kar demeden koşarak gideriz. 40 derece sıcakta da, eksilere düşen soğuk havalarda da işimizi yaparız. Seçim olur. Adayların peşinde dolaşırız. Projelerini okuyucularımıza ulaştırırız.
Günlerimiz birilerinin yaptıklarını daha çok kişiye nasıl ulaştırırız. Nasıl okuyucularımıza, haberini yaptığımız kurumlara faydalı oluruz”. Telaşıyla geçer. A şahsı , siyasetçi, iş adamı fark etmez haberini yaparsın. Başarılarından bahsedersin, iki kelime söylediğini süsler püsler güzel haberleştirirsin. ‘ Eline sağlık’ demez. Hasbelkader bir hatası olur, kırmadan incitmeden eleştirirsin. Amacın vatandaş için daha güzelini yaptırmaya çalışmaktı. Eleştirdin ya, daha önce yaptığın güzel şeylerin hepsi unutulur.
En kötü insan sensindir. Kurum, yada kişileri översen baş tacı olursun. En iyi gazeteci sensin, eleştirirsen vay halinize. Dedim ya..
Ne İsa’ya yaranıyoruz. Ne de Musa’ya…
Bizler vatandaşın isteklerini, dile getiren haberler yapıyoruz. Yapılan haberler övgülerle doluysa sorun yoktur. Kurumun yaptığı hizmetleri her gün yayınlarız, sorun yoktur. Bu kişiler, bir gün arayıpta yada gelipte teşekkür etmişliği de yoktur. Sonra bir gün bir hata görür. Sorarsınız,” neler oluyor? “diye, sen misin bunu soran, hemen bir tekzip, gönderilir. İyi hoş tekzip yolla da, arada da bir teşekkür et, değil mi? Ama nerede?
Kurum yada kişilerin yada seçim atmosferinde siyasi partilerin, bir açılışları, bir etkinlikleri olur. Bütün gazeteciler davet edilir. Sonra reklam verecek olurlar, billboardlar kullanılır. “ Madem gazeteyi reklam vermeye değer bulmuyorsun. Niçin haberinin çıkması için kendini paralarsın. Niçin, toplantılar, kahvaltılar, yemekler düzenlersiniz? Bu sorumun tatmin edici cevabı çoğu kişi tarafından henüz verilemedi.
Şimdi yine aynı şey oluyor. Haberimizi neden gazetenizde yok diye arayanlar, reklamımız var. Bir uğrar mısın? diye aramıyorlar. Billboardlara gülümseyen pozlar verip, reklamını yapıyor. Ben bu arkadaşlara sesleniyorum. Adaylarınızı tanıtırken, habere bizi çağırmıştınız.
Aday tanıtımları, proje tanıtımları olunca gazetecileri hatırlayan, arayan, davet eden siyasi partiler, reklamlarınızı yine billboardlara veriyorsunuz. Bundan sonra haberlerinizi de billboardlar da yayınlayın. Bizi neden meşgul ediyorsunuz.?