DEPREM SONRASI YENİDEN İNŞA SÜRECİNDE SANATIN İŞLEVSEL ROLÜ
Yazının Giriş Tarihi: 18.05.2023 10:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.05.2023 10:51
‘ Sanat; ne bir oyun ne de bir eğlencedir, o ancak ruhun dışarıya vurarak, kendisini göstermesidir.’ E.G.Berite Sanat, güzeli insana sunabilmeyi, insanın yaşamına katmayı, bu yaşamı yoğunlaştırmayı amaçlar. Sanat, düş gücü, yaratıcılık ve yetenek gerektiren bir insan etkinliğidir. İnsanların çok eski zamanlardan beri duygularını, düşüncelerini ya da amaçlarını ifade etmek için yaratmış oldukları resim, heykel, müzik türünden ürünler sanat yapıtı olarak nitelendirilir. Ne var ki bir nesnenin sanat ürünü sayılabilmesi için belirli özelliklerin olması gerekir.
Bu özelliklerden en önemlisi onun özgün ve tek oluşudur. Bir başka deyişle daha önce başkası tarafından yapılmış bir ürünü taklit ederek ortaya çıkarılan bir nesne güzel olsa da,kişinin duygularını ve düşüncelerini yansıtmadığı, yoğun düşünülmüş yaratıcılık sürecinden geçmediği için sanat yapıtı sayılmaz. Fabrikada seri olarak çok sayıda üretilen birbirinin eşi ürünler de sanat yapıtı değildir. İlk sanat etkinlikleri tarih öncesi dönemlerde yaşamış insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerle başlamıştır. Sonraki dönemlerde çağdan çağa ve toplumdan topluma değişen biçimlerde gelişerek çeşitlilik kazandı. Sanat tarihinde yer alan bu çeşitlilik, savaş, yıkım ve doğal afetler gibi insan yaşamını alt üst edebilen türlü olayları da kapsamaktadır. Örneğin Picasso, İspanya İç Savaşı sırasında yapmış olduğu ‘Ağlayan Kadın’ adlı resminde, biçimsel özellikleri bozarak, sert ve kırık çizgilerle savaşın yol açtığı, öfkeyi ve yıkımı yansıtmıştır. Depremler dünyanın en yıkıcı ve üzücü tabiat olaylarından biridir.6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde yaşanan, asrın felaketi olarak anılan deprem de maalesef pek çok insanın yaşamını ağır bir biçimde etkilemiştir. Sanatın insan yaşamını, duygularını, varlığını etkileyen her konuyu ele aldığı göz önünde bulundurulduğunda ‘deprem’ konusu da zaman zaman sanat eserlerinde ele alınmıştır. 6 Şubat’ta Türkiye’de yaşadığımız büyük deprem de maalesef bunlardan biri olmuş, asrın felaketi adıyla anılarak pek çok insanın yaşamını değiştirmiştir. Bir çok ressam ve sanatçı bu üzücü olay ve travmalarını tuvallere taşımıştır. ‘Biz insanız, bir şekilde hepimiz o felakete bağlıyız. Zihnimiz bu kadar büyük bir keder ve kayıpla sarsacak başka bir kelime yok. Bunu ifade etme gerekiyordu.’diyerek deprem ve izlerini tuvale aktaran ressam Erin McGee Ferrell çalışmalarını özellikle etkileşimli hale getirdiğini, böylece insanların bir galeride resimlerin yanlarından yürüyüp geçmek yerine yaşanan bu asrın felaketine etkileşim kurmasını ve empati oluşturmasını dilediğini söylemiştir. Depremin bu yıkıcı gücü ve acıları sanatçılara ve görsel sanatlara ilham kaynağı olmuştur. Sanatçılar, depremin yarattığı yıkımın izlerini taşıyan eserler yaratmışlardır. Bu eserler depremin yıkıcı gücünü ve insanların hayatta kalmak için gösterdikleri mücadeleyi yansıtmaktadır. Deprem sonrası şehrin görüntüsü, yıkıntılar, enkazlar, çaresizlik, insanlar ve canlıların hayatta kalmak için yaptıkları şeyler, sanatçıların yaratıcı zekalarını harekete geçirmiş hem de bu süreci baş etmelerini sağlamıştır. Depreme dikkat çekmek ve insanların bu konuda daha bilinçli olmalarına vesile olmak için 11 ilin etkilendiği deprem bölgesindeki enkazdan getirdiği malzemelerle yaptığı çalışmayı farkındalık oluşturması için sergileyen Prof.Dr. Mehmet Kavukçu şunları dile getirmiştir. ‘Erzincan bu acıyı son olarak 1992’de yaşamıştı. Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Antep’te bir sanatçı olarak, bir insan olarak beni de derinden etkiledi. Bu süreçte kendi çapımda birtakım projeler geliştirdim. Bazı düşünsel unsurlar üzerinden kavramlar üzerinden hareketle eskizler oluşturdum. Hatay’da enkazdan toplayabildiğim bir takım objeleri taşıyabildiğim kadarıyla çünkü orası dışarıdan gördüğümüz, ekranlardan gördüğümüz, izlediğimiz ya da fotoğraflardan gördüğümüz kadar değil inanılmaz bir derinlikte acı veren, üzüntü veren, sarsıcı bir hayat var orda. O boyuta bizzat dokunmak istedim. Onun için oradan aldığım, topladığım enkazdan seçtiğim objelerle bunlar enkaz ürünü ama bunları bir sanat eserine dönüştürmek, bir çağdaş dille onları halkımıza ulaştırmak, insanlara onların üzerinden, bu objeler üzerinden, bu nesneler üzerinden mesaj vermek hem de hatırlatmak ki Erzincan 13 Mart 1992’de en son depremi yaşamıştı biz 1939 depreminde büyüklerimizde oluşturduğu derin yaralar bizlere de derin izler oluşturmuştur. Aslında benim için bir mitoloji olmuştur. İnsanların gelip buna dokunmalarını istiyorum. Yaklaşıp daha yakın planda da izlemelerini istiyorum. Hatay’dan başlayarak bu anı yaşayan diğer 11 ilimiz de büyük yüzyılın felaketini Erzincan’da anlatırken, bizzat objelerin dili ile anlatırken duygusal ve düşünsel bir iletişim peşindeydim’ diyerek sözlerini tamamlamıştır. Deprem sonrası sanatın bir diğer önemli görevi de toplumda dayanışma ve birlik, berberlik hissini uyandırmaktır. Sanat insanları birbirine bağlanmalarını, kenetlenmelerini , sevdiklerinin yokluğunu ve acısını bir nebze de olsa hafifletmek için yeniden inşa ettikleri yaşamlarında yardımcı olmaktır. Deprem sonrası düzenlenen sergiler,çocuklar için yapılan etkinlikler,müzik konserleri ve diğer aktiviteler insanların birbirlerine olan ihtiyaçlarına destek olmalarına yardımcı olmuştur.Okullarımız,belediyelerimiz ve gönüllü kuruluşlarda bu etkinliklere destek olmuşlardır. Sonuç olarak geçmişte de deprem konulu resimler yapan bir çok sanatçı olmuştur. İspanyol ressam Francisko Goya,1775 yılında İspanya’da meydana gelen büyük bir depremin ardından resimler yaptıştır.’Los Caprichos’adlı sergisinde yer alan ‘El Terremoto’adlı gravürde depremin yıkıcı gücünü ve insanların çaresizliğini yansıtmıştır. Japon ukiyo-esanatçısı Hokusai, 1855 yılında Edo (günümüzde Tokyo)yakınlarındaki bir depremi tasvir eden gravür serisi olan ‘Fugaku Sanjurokkei’yi yaratmıştır. Seri,Fuji Dağı’nın çeşitli açılardan tasvirlerini içermektedir ve depremin acı etkisini göstermektedir. Fransız neo-empresyonist ressam Paul Signac,1887 yılında Fransa’nın güneyindeki Nice şehrinde meydana gelen bir depremin ardından resimler yapmış.’Le Tremblement de Terre a Nıce’adlı resmi ile, depremin yıkıcı gücünü ve insanların çaresizliğini yansıtmıştır. Frida Kahlo,1957 yılında Meksika City’de meydana gelen bir depremin ardından ‘The Broken Column’ adlı resmini yaratmıştıt. Bu resim: Kahlo’nun depremin neden olduğu fiziksel acıları ve psikolojik travmaları yansıtmaktadır. Yine Meksikalı ressam David Alfaro Siqueiros,1957 yılında Meksika City’deki depremin ardından birçok duvar resmi yapmıştır. Bu resimler, depremin yıkıcı gücünü, insanların dayanışmasına yeniden yapılanma çabalarını yansıtmaktadır. Bu ve birçok sanatçı, depremin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini yansıtmak için farklı teknikler ve tarzlar kullanarak kendisinin ve başka insanların acısına dikkat çekerek depremin önemini ve etkilerini anlatmıştır. Deprem gibi doğal afetler, insanların yaşamlarında büyük yıkıma ve dehşete neden olabilir. Bu tür felaketler, insanların güvenliğini, sağlığını ve refahını tehdit ederken aynı zamanda kültürel mirasları ve sanat eserlerini de yok edebilir. Ancak, sanat iyileştirici ve onarıcı gücü sayesinde depremin etkilerinin üstesinden gelmeye yardımcı olabilir. Sanat terapisi; pek çok sanat yöntemi aracılığıyla bireylerin problemlerini dışavurmak duygularını çözümlemek, yaşam kalitesini artırmak, bilinç dışıyla iletişim kurdurmak amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem ilk olarak sanat terapisinin annesi olarak bilinen Margaret Naumburg tarafından ortaya atılmıştır. Deprem sonrası sanat terapisi, yıkılan toplulukların psikolojik travmalarını hafifletmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu terapi yöntemi, insanların duygusal iyileşme sürecini hızlandırmak için farklı sanat tekniklerini kullanır. Birçok hastalıkların tedavisinde destek amaçlı kullanılmaktadır. Deprem sonrası sanat terapisi, insanları depremin yarattığı stresi azaltmalarına, kaygılarını yatıştırmalarına ve o anın unutulmasına yarımcı olmakla birlikte kendilerine olan güvenlerini yeniden kazanmasını sağlayabilir. Sanatın iyileştirici gücü sadece deprem sonrası sanat terapisi ile sınırlı değildir. Deprem sonrası yeniden yapılanma çabalarında, sanat önemli bir rol oynayabilir. Örneğin, deprem sonrası yapılan kamusal sanat eserleri, insanların yeniden inşa etme sürecine katılımlarını artırabilir. Bu tür sanat eserleri, insanların yeniden yapılanma sürecinde umut ve dayanışma hissi yaratır. Ayrıca, deprem sonrası sanat eserleri insanların yıkımın etkilerini daha iyi anlamalarına da yardımcı olabilir. Deprem sonrası çekilen fotoğraflar, resimler veya diğer sanat eserleri insanların yıkımın etkilerini görmelerine ve deprem gibi doğal afetlerin ciddiyetini anlamalarına yardımcı olur. Sonuç olarak, deprem ve benzeri doğal afetler sonrası sanatın iyileştirici gücü oldukça büyüktür. Özellikle ailesini kaybetmiş çocuklar için deprem sonrası sanat terapisi insanların duygusal iyileşme sürecini hızlandırabilirken yeniden yapılanma ve ayağa kalkma sürecinde de sanat eserleri umut ve dayanışma hissi yaratır. Sanatın iyileştirici gücü, insanların doğal afetlerle başa çıkabilmelerine büyük destek sağlamaktadır. Deprem sonrası sağlıklı birey, sağlıklı toplum ve gelecek kurmak için enkaz altında kalan ruhumuzun yalnız olmadığını hissettirmek adına sanat terapisine öznelikle eğitim yuvalarında ve diğer kamu kuruluşlarında yer verilmeli ve gereken hassasiyet oluşturulmalıdır.
Seda Atalay…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Seda Atalay
DEPREM SONRASI YENİDEN İNŞA SÜRECİNDE SANATIN İŞLEVSEL ROLÜ
‘ Sanat; ne bir oyun ne de bir eğlencedir, o ancak ruhun dışarıya vurarak, kendisini göstermesidir.’ E.G.Berite Sanat, güzeli insana sunabilmeyi, insanın yaşamına katmayı, bu yaşamı yoğunlaştırmayı amaçlar. Sanat, düş gücü, yaratıcılık ve yetenek gerektiren bir insan etkinliğidir. İnsanların çok eski zamanlardan beri duygularını, düşüncelerini ya da amaçlarını ifade etmek için yaratmış oldukları resim, heykel, müzik türünden ürünler sanat yapıtı olarak nitelendirilir. Ne var ki bir nesnenin sanat ürünü sayılabilmesi için belirli özelliklerin olması gerekir.
Bu özelliklerden en önemlisi onun özgün ve tek oluşudur. Bir başka deyişle daha önce başkası tarafından yapılmış bir ürünü taklit ederek ortaya çıkarılan bir nesne güzel olsa da,kişinin duygularını ve düşüncelerini yansıtmadığı, yoğun düşünülmüş yaratıcılık sürecinden geçmediği için sanat yapıtı sayılmaz. Fabrikada seri olarak çok sayıda üretilen birbirinin eşi ürünler de sanat yapıtı değildir. İlk sanat etkinlikleri tarih öncesi dönemlerde yaşamış insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerle başlamıştır. Sonraki dönemlerde çağdan çağa ve toplumdan topluma değişen biçimlerde gelişerek çeşitlilik kazandı. Sanat tarihinde yer alan bu çeşitlilik, savaş, yıkım ve doğal afetler gibi insan yaşamını alt üst edebilen türlü olayları da kapsamaktadır. Örneğin Picasso, İspanya İç Savaşı sırasında yapmış olduğu ‘Ağlayan Kadın’ adlı resminde, biçimsel özellikleri bozarak, sert ve kırık çizgilerle savaşın yol açtığı, öfkeyi ve yıkımı yansıtmıştır. Depremler dünyanın en yıkıcı ve üzücü tabiat olaylarından biridir.6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde yaşanan, asrın felaketi olarak anılan deprem de maalesef pek çok insanın yaşamını ağır bir biçimde etkilemiştir. Sanatın insan yaşamını, duygularını, varlığını etkileyen her konuyu ele aldığı göz önünde bulundurulduğunda ‘deprem’ konusu da zaman zaman sanat eserlerinde ele alınmıştır. 6 Şubat’ta Türkiye’de yaşadığımız büyük deprem de maalesef bunlardan biri olmuş, asrın felaketi adıyla anılarak pek çok insanın yaşamını değiştirmiştir. Bir çok ressam ve sanatçı bu üzücü olay ve travmalarını tuvallere taşımıştır. ‘Biz insanız, bir şekilde hepimiz o felakete bağlıyız. Zihnimiz bu kadar büyük bir keder ve kayıpla sarsacak başka bir kelime yok. Bunu ifade etme gerekiyordu.’diyerek deprem ve izlerini tuvale aktaran ressam Erin McGee Ferrell çalışmalarını özellikle etkileşimli hale getirdiğini, böylece insanların bir galeride resimlerin yanlarından yürüyüp geçmek yerine yaşanan bu asrın felaketine etkileşim kurmasını ve empati oluşturmasını dilediğini söylemiştir. Depremin bu yıkıcı gücü ve acıları sanatçılara ve görsel sanatlara ilham kaynağı olmuştur. Sanatçılar, depremin yarattığı yıkımın izlerini taşıyan eserler yaratmışlardır. Bu eserler depremin yıkıcı gücünü ve insanların hayatta kalmak için gösterdikleri mücadeleyi yansıtmaktadır. Deprem sonrası şehrin görüntüsü, yıkıntılar, enkazlar, çaresizlik, insanlar ve canlıların hayatta kalmak için yaptıkları şeyler, sanatçıların yaratıcı zekalarını harekete geçirmiş hem de bu süreci baş etmelerini sağlamıştır. Depreme dikkat çekmek ve insanların bu konuda daha bilinçli olmalarına vesile olmak için 11 ilin etkilendiği deprem bölgesindeki enkazdan getirdiği malzemelerle yaptığı çalışmayı farkındalık oluşturması için sergileyen Prof.Dr. Mehmet Kavukçu şunları dile getirmiştir. ‘Erzincan bu acıyı son olarak 1992’de yaşamıştı. Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Antep’te bir sanatçı olarak, bir insan olarak beni de derinden etkiledi. Bu süreçte kendi çapımda birtakım projeler geliştirdim. Bazı düşünsel unsurlar üzerinden kavramlar üzerinden hareketle eskizler oluşturdum. Hatay’da enkazdan toplayabildiğim bir takım objeleri taşıyabildiğim kadarıyla çünkü orası dışarıdan gördüğümüz, ekranlardan gördüğümüz, izlediğimiz ya da fotoğraflardan gördüğümüz kadar değil inanılmaz bir derinlikte acı veren, üzüntü veren, sarsıcı bir hayat var orda. O boyuta bizzat dokunmak istedim. Onun için oradan aldığım, topladığım enkazdan seçtiğim objelerle bunlar enkaz ürünü ama bunları bir sanat eserine dönüştürmek, bir çağdaş dille onları halkımıza ulaştırmak, insanlara onların üzerinden, bu objeler üzerinden, bu nesneler üzerinden mesaj vermek hem de hatırlatmak ki Erzincan 13 Mart 1992’de en son depremi yaşamıştı biz 1939 depreminde büyüklerimizde oluşturduğu derin yaralar bizlere de derin izler oluşturmuştur. Aslında benim için bir mitoloji olmuştur. İnsanların gelip buna dokunmalarını istiyorum. Yaklaşıp daha yakın planda da izlemelerini istiyorum. Hatay’dan başlayarak bu anı yaşayan diğer 11 ilimiz de büyük yüzyılın felaketini Erzincan’da anlatırken, bizzat objelerin dili ile anlatırken duygusal ve düşünsel bir iletişim peşindeydim’ diyerek sözlerini tamamlamıştır. Deprem sonrası sanatın bir diğer önemli görevi de toplumda dayanışma ve birlik, berberlik hissini uyandırmaktır. Sanat insanları birbirine bağlanmalarını, kenetlenmelerini , sevdiklerinin yokluğunu ve acısını bir nebze de olsa hafifletmek için yeniden inşa ettikleri yaşamlarında yardımcı olmaktır. Deprem sonrası düzenlenen sergiler,çocuklar için yapılan etkinlikler,müzik konserleri ve diğer aktiviteler insanların birbirlerine olan ihtiyaçlarına destek olmalarına yardımcı olmuştur.Okullarımız,belediyelerimiz ve gönüllü kuruluşlarda bu etkinliklere destek olmuşlardır. Sonuç olarak geçmişte de deprem konulu resimler yapan bir çok sanatçı olmuştur. İspanyol ressam Francisko Goya,1775 yılında İspanya’da meydana gelen büyük bir depremin ardından resimler yaptıştır.’Los Caprichos’adlı sergisinde yer alan ‘El Terremoto’adlı gravürde depremin yıkıcı gücünü ve insanların çaresizliğini yansıtmıştır. Japon ukiyo-esanatçısı Hokusai, 1855 yılında Edo (günümüzde Tokyo)yakınlarındaki bir depremi tasvir eden gravür serisi olan ‘Fugaku Sanjurokkei’yi yaratmıştır. Seri,Fuji Dağı’nın çeşitli açılardan tasvirlerini içermektedir ve depremin acı etkisini göstermektedir. Fransız neo-empresyonist ressam Paul Signac,1887 yılında Fransa’nın güneyindeki Nice şehrinde meydana gelen bir depremin ardından resimler yapmış.’Le Tremblement de Terre a Nıce’adlı resmi ile, depremin yıkıcı gücünü ve insanların çaresizliğini yansıtmıştır. Frida Kahlo,1957 yılında Meksika City’de meydana gelen bir depremin ardından ‘The Broken Column’ adlı resmini yaratmıştıt. Bu resim: Kahlo’nun depremin neden olduğu fiziksel acıları ve psikolojik travmaları yansıtmaktadır. Yine Meksikalı ressam David Alfaro Siqueiros,1957 yılında Meksika City’deki depremin ardından birçok duvar resmi yapmıştır. Bu resimler, depremin yıkıcı gücünü, insanların dayanışmasına yeniden yapılanma çabalarını yansıtmaktadır. Bu ve birçok sanatçı, depremin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini yansıtmak için farklı teknikler ve tarzlar kullanarak kendisinin ve başka insanların acısına dikkat çekerek depremin önemini ve etkilerini anlatmıştır. Deprem gibi doğal afetler, insanların yaşamlarında büyük yıkıma ve dehşete neden olabilir. Bu tür felaketler, insanların güvenliğini, sağlığını ve refahını tehdit ederken aynı zamanda kültürel mirasları ve sanat eserlerini de yok edebilir. Ancak, sanat iyileştirici ve onarıcı gücü sayesinde depremin etkilerinin üstesinden gelmeye yardımcı olabilir. Sanat terapisi; pek çok sanat yöntemi aracılığıyla bireylerin problemlerini dışavurmak duygularını çözümlemek, yaşam kalitesini artırmak, bilinç dışıyla iletişim kurdurmak amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem ilk olarak sanat terapisinin annesi olarak bilinen Margaret Naumburg tarafından ortaya atılmıştır. Deprem sonrası sanat terapisi, yıkılan toplulukların psikolojik travmalarını hafifletmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu terapi yöntemi, insanların duygusal iyileşme sürecini hızlandırmak için farklı sanat tekniklerini kullanır. Birçok hastalıkların tedavisinde destek amaçlı kullanılmaktadır. Deprem sonrası sanat terapisi, insanları depremin yarattığı stresi azaltmalarına, kaygılarını yatıştırmalarına ve o anın unutulmasına yarımcı olmakla birlikte kendilerine olan güvenlerini yeniden kazanmasını sağlayabilir. Sanatın iyileştirici gücü sadece deprem sonrası sanat terapisi ile sınırlı değildir. Deprem sonrası yeniden yapılanma çabalarında, sanat önemli bir rol oynayabilir. Örneğin, deprem sonrası yapılan kamusal sanat eserleri, insanların yeniden inşa etme sürecine katılımlarını artırabilir. Bu tür sanat eserleri, insanların yeniden yapılanma sürecinde umut ve dayanışma hissi yaratır. Ayrıca, deprem sonrası sanat eserleri insanların yıkımın etkilerini daha iyi anlamalarına da yardımcı olabilir. Deprem sonrası çekilen fotoğraflar, resimler veya diğer sanat eserleri insanların yıkımın etkilerini görmelerine ve deprem gibi doğal afetlerin ciddiyetini anlamalarına yardımcı olur. Sonuç olarak, deprem ve benzeri doğal afetler sonrası sanatın iyileştirici gücü oldukça büyüktür. Özellikle ailesini kaybetmiş çocuklar için deprem sonrası sanat terapisi insanların duygusal iyileşme sürecini hızlandırabilirken yeniden yapılanma ve ayağa kalkma sürecinde de sanat eserleri umut ve dayanışma hissi yaratır. Sanatın iyileştirici gücü, insanların doğal afetlerle başa çıkabilmelerine büyük destek sağlamaktadır. Deprem sonrası sağlıklı birey, sağlıklı toplum ve gelecek kurmak için enkaz altında kalan ruhumuzun yalnız olmadığını hissettirmek adına sanat terapisine öznelikle eğitim yuvalarında ve diğer kamu kuruluşlarında yer verilmeli ve gereken hassasiyet oluşturulmalıdır.
Seda Atalay…