Bir milletin yeniden doğuşu
10 Kasım, bir matem değil; bir hatırlayış günüdür.
O gün, bir ulusun küllerinden nasıl doğduğunu, bir imparatorluğun enkazından nasıl çağdaş bir cumhuriyet inşa edildiğini hatırlatır.
Atatürk sadece bir asker değildi; o, düşüncenin, bilimin ve ilerlemenin sembolüydü.
Bir millete özgüven, akıl ve umut kazandırdı.
Bugün özgürce nefes alabiliyorsak, kadınlar eğitimde, işte, siyasette yer alabiliyorsa, çocuklarımız barış içinde okullarına gidebiliyorsa, bunların temelinde Atatürk’ün attığı sağlam adımlar vardır.
Anmak, unutmamak demektir
Bazıları “her yıl aynı şeyleri yapmak” diyebilir. Ama aslında 10 Kasım’da yaptığımız şey, geçmişi tekrarlamak değil, geleceği korumaktır.
Atatürk’ü anmak, sadece adını anmak değildir;
onun fikirlerini, ilke ve devrimlerini yaşatmaktır.
O, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” derken, bize çok net bir görev bırakmıştı: Cumhuriyeti korumak, aklın ve bilimin yolundan sapmamak.
10 Kasım bu yüzden anılmalı. Çünkü her geçen yıl, bize yeniden sorar:
“Cumhuriyeti emanet ettiğim gençler, siz ne yapıyorsunuz?”
Bir milletin aynası
Her 10 Kasım sabahı siren sesleriyle birlikte duran araçlar, saygı duruşuna geçen insanlar, başı öne eğilen çocuklar…
İşte o manzara, bir milletin kendine tuttuğu aynadır.
O aynada yalnızca hüzün değil, gurur da vardır.
Çünkü Atatürk, bu topraklarda bir ulusu yeniden var eden insandır.
O’nu unutan, aslında kendi kimliğini unutur.
O’nu anmak, sadece geçmişi değil, geleceği de sahiplenmektir.
Son söz
10 Kasım, siyaset üstü bir gündür.
Ne bir parti, ne bir ideoloji; o günün sahibi tüm Türk milletidir.
Atatürk, geçmişin değil, geleceğin lideridir.
Her 10 Kasım’da aynı saatte kalbimizde bir boşluk hissediyorsak, bu, onun bizde hâlâ yaşadığının kanıtıdır.
Bu yüzden 10 Kasım, sadece bir “ölüm yıldönümü” değil, bir uyanış günüdür.
Unutmak, nankörlük olur;
anmak, insanlık borcudur.