ARAPLAR

            Arapça bir deyim var:

            “El Arap, le bitaffak vele bitvaffak.”

            Bir milletin, kendi kendini bilmesi güzel bir şey.

            Bu deyimi dilimize çevirince, “Araplar ne bir araya gelebilir ne de başarıya ulaşabilirler” anlamı ortaya çıkıyor.

            ***

            Araplar kendilerini bu şekilde tanımlarken, böyle bir millete benzemeye çalışmak niye?

            Arapların geçmişine baktığımızda, Halifelik Emeviler’de iken, bazı halifelerin İslam’ın aleyhinde nasıl çalıştıkları, halife olabilmek için birbirlerini nasıl öldürdüklerini görürsünüz.

            Hele Hazreti Ali’nin oğlu Hüseyin’i katledişleri…

            ***

            Araplara güven olmadığının tipik bir örneği de, Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’nın Arap askerlerine verdiği silahları, altın karşılığında İngilizlere satmış olmalarıdır.

            Ne tuhaftır ki, “ARAP” kelimesini, tersinden okuyunca “PARA” çıkıyor.

            Ticari ilişkilerde bile dürüst olmayanlar ekseriyette.

            Gerek sanayicilerimizden gerekse tüccarlarımızdan Araplara elini verenler kollarını kaybetmişlerdir

            ***

            1950 yılının yaz aylarında Halep’teydim. Suriye’de ihtilal olmuş, Şükrü Kuvvetli’yi deviren Hüsnü Hannevi yönetimi eline almıştı..

            Tanıdığım bir ilkokul öğretmeniyle, okula gitmiştim. Öğretmen o ilkokul çağındaki çocuklara “Şükrü Kuvvetli” dediğinde, çocuklar hep bir ağızdan “hain” diye, Hüsnü Hannevi dediğinde “yaeyş” yani yaşa diye bağırmışlardı.

            Bir süre sonra, ülkemizde, Harbiye’de okumuş bir subay olan Hüsnü Zaim ihtilal yapmış, Hannevi’yi devirmişti.

            Arkadaşımla yine okuluna gittiğimizde, çocuklara aynı soruyu sormasını istemiştim. Arkadaşım “Hüsnü Hannevi” der demez hep bir ağızdan, daha önce yaşa dediklerine bu kere “hain”, Hüsnü Zaim denince de ”yaeyş” dediklerini hatırlıyorum.

            Küçük yaşlarında, ‘babamla kim evlenirse, babam odur’ zihniyetiyle yetişen bir nesil, pek tabii ki ne bir araya gelip ittifak edebilirler, nede bir muvaffak olabilirler.

            ***

            Geçmişte Suriye ile Mısır bir araya gelerek “Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni” kurmuşlardı. Ne çare ki ömrü uzun sürmemiş, kısa sürede bu birlik dağılmıştır.

            ***

            Tarih, hep böyle söylerken, Araplara özenmeğe, insanın havsalası almıyor.

            Yazıya bir Temel ile son vereyim:

            Veliefendi hipodromuna giden Temel atlara start verilir verilmez, favorisi olan atı, elinde dürbünle takip ederek bir yandan da “Ulanum benum, ya bak nasil de yel gibi gidey” diyerek atını övmeğe başlar.

            Gerçekten de Temel’in övdüğü at, en öndedir. Etraftakiler, gıpta ile Temel’e bakarlar

            Temel dört köşedir.

            Fakat bir süre sonra atlar, teker teker Temel’in atına yetişip geçmeğe başlarlar. Derken Temel’in atı en sonuncu duruma düşer.

            Temel etrafın alaylı bakışlarına aldırış etmeden tezahürata devam eder:

            “Uy aslanum penum; ya bak nasilda hepsinu önine katti getiriy.

 

                                                                                  Orhan YALKIN