AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KÜRESEL REKABETTEKİ POZİSYONUNUN GÜÇLENDİRİLMESİ

Avrupa Birliği (AB), 21. yüzyılın ikinci çeyreğine girerken yalnızca bir ekonomik birlik değil, aynı zamanda küresel rekabetin temel aktörlerinden biri olma iddiasını da sürdürmektedir. Ancak bu rekabet artık yalnızca ticaret ve sanayi üretimiyle sınırlı değildir. Dijitalleşme, yapay zekâ, yeşil dönüşüm, tedarik zincirlerinin yeniden yapılanması ve jeopolitik risklerin artışı, küresel güç dengesini yeniden şekillendirmektedir. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin rekabet gücünü koruması ve geliştirmesi, yalnızca ekonomik büyüme değil, aynı zamanda stratejik özerklik, teknoloji liderliği ve enerji güvenliği gibi çok boyutlu hedefleri de kapsayan bütüncül bir yaklaşım gerektirmektedir.

Avrupa’nın rekabet gücünde yeni paradigma: Stratejik özerklik

AB, son yıllarda “stratejik özerklik” kavramını merkezine alarak küresel ekonomideki kırılgan bağımlılıklarını azaltma hedefiyle hareket etmektedir. Özellikle COVID-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı, tedarik zincirlerinin ne kadar hassas olduğunu göstermiştir. Bu süreçte Avrupa, enerji arzında Rus gazına, dijital teknolojilerde ise ABD ve Çin menşeli şirketlere bağımlılığının sonuçlarını derin biçimde hissetmiştir.

Bu nedenle Brüksel yönetimi, 2020’lerin ortasından itibaren “Avrupa Sanayi Stratejisi”, “Yeşil Mutabakat Sanayi Planı” ve “Dijital Pusula 2030” gibi politika belgeleriyle hem üretim kapasitesini artırmayı hem de stratejik alanlarda bağımsızlığını güçlendirmeyi hedeflemiştir. Bu stratejiler, sadece AB’nin rekabet gücünü artırmakla kalmamakta, aynı zamanda küresel düzeyde sürdürülebilir kalkınma ve teknolojik etik standartlarının belirlenmesinde de bir Avrupa damgası yaratmayı amaçlamaktadır.

Yeşil ve dijital dönüşüm: Rekabetin yeni motorları

AB’nin küresel rekabet gücünü artırma çabalarının merkezinde “yeşil ve dijital dönüşüm” ikilisi bulunmaktadır. Avrupa Yeşil Mutabakatı, kıtanın 2050 yılına kadar karbon nötr hale gelmesini öngörürken, bu hedef aynı zamanda sanayi ve enerji sektörlerinde büyük bir yenilenme sürecini de beraberinde getirmektedir. Yenilenebilir enerji, döngüsel ekonomi, hidrojen teknolojileri ve elektrikli araç üretimi gibi alanlar hem yeni yatırımları teşvik etmekte hem de Avrupa’nın dışa bağımlılığını azaltmaktadır.

Dijital alanda ise AB, “Dijital Tek Pazar” girişimi ve “Yapay Zekâ Yasası” gibi düzenlemelerle, teknoloji alanında hem rekabeti hem de güvenilirliği artırma çabası içindedir. ABD merkezli teknoloji devlerine karşı rekabet edebilmek için Avrupa, veri egemenliği, siber güvenlik ve yapay zekâ etiği konularında küresel standartlar belirleme gücünü artırmaya çalışmaktadır. Böylece AB, yalnızca bir pazar olarak değil, “dijital haklar ve etik değerler” alanında da küresel liderlik konumuna yaklaşmaktadır.

Sanayi politikalarında yeniden yapılanma

Avrupa Komisyonu’nun 2024 sonrası sanayi politikası, geleneksel serbest piyasa anlayışından daha müdahaleci bir yapıya yönelmiştir. AB artık yalnızca piyasanın kendi dinamiklerine güvenmek yerine, stratejik sektörlerde devlet destekli yatırımları teşvik eden bir yaklaşım izlemektedir. Çip üretimi, batarya teknolojileri, yeşil hidrojen ve kritik ham maddeler gibi alanlarda “Avrupa Şampiyonları” yaratma hedefi bu dönüşümün somut göstergesidir.

Bu kapsamda Avrupa Çip Yasası (EU Chips Act), kıtanın yarı iletken üretim kapasitesini artırmayı; Kritik Hammaddeler Yasası ise nadir elementlerde dışa bağımlılığı azaltmayı amaçlamaktadır. Özellikle Çin’in bu alandaki baskın rolü düşünüldüğünde, AB’nin kendi üretim kapasitesini artırması stratejik bir gerekliliktir. Böylelikle Avrupa hem üretim zincirlerinde hem de teknolojik altyapıda daha dirençli bir ekonomik yapıya geçmeyi hedeflemektedir.
Ticaret politikalarında küresel etkinlik

Avrupa Birliği, küresel ticarette hâlâ dünyanın en büyük aktörlerinden biridir. Ancak Çin ve ABD arasındaki ekonomik rekabetin sertleşmesi, AB’nin arabulucu bir güç olarak rolünü yeniden tanımlamasını zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede Brüksel, “Açık Stratejik Özerklik” vizyonu altında hem serbest ticaret anlaşmalarını sürdürmekte hem de ekonomik çıkarlarını koruyacak korumacı mekanizmaları devreye sokmaktadır.

AB, Güney Amerika ülkeleriyle (Mercosur), Afrika kıtasıyla ve Asya-Pasifik bölgesiyle yeni ticaret anlaşmaları yaparak, tedarik ağlarını çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında uygulamaya koyduğu “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM)” ile çevresel standartları küresel ticaretin bir parçası haline getirmeyi hedeflemektedir. Bu uygulama, yalnızca Avrupa sanayisini korumakla kalmayıp, küresel üretim sistemlerini de daha sürdürülebilir bir yöne yönlendirmektedir.

İnsan kaynağı ve inovasyonun önemi

Rekabet gücü yalnızca teknolojiye değil, onu üreten insan sermayesine de bağlıdır. Avrupa, nitelikli iş gücünü koruma ve genç nüfusun dijital becerilerini geliştirme yönünde yoğun çaba göstermektedir. Erasmus+ ve Horizon Europe gibi programlar hem akademik hem de girişimcilik alanında yenilikçi kapasiteyi artırmayı hedeflemektedir.

Ancak yaşlanan nüfus yapısı, AB’nin rekabet gücü açısından en büyük yapısal zorluklardan biridir. Bu nedenle Avrupa, göç politikalarını ekonomik ihtiyaçlarla uyumlu hale getirmeye, nitelikli iş gücünü çekmeye ve araştırma-geliştirme yatırımlarını artırmaya yönelik yeni stratejiler geliştirmektedir.

Sonuç: Rekabetin geleceği, dayanışmanın gücünde

Avrupa Birliği, küresel rekabetteki konumunu güçlendirmek için yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir dönüşümden de geçmektedir. Teknolojik bağımsızlık, yeşil ekonomi, etik dijitalleşme ve stratejik özerklik; AB’nin gelecekteki büyüme modelinin temelini oluşturacaktır.

Küresel rekabet artık sadece fiyat ve üretim hacmiyle değil, değerler, sürdürülebilirlik ve dayanıklılıkla ölçülmektedir. Avrupa Birliği bu yeni dönemde, piyasa gücünü normatif liderlikle birleştirdiği ölçüde, dünya ekonomisinde hem rekabetçi hem de ilham verici bir model olmaya devam edecektir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar