BEN BİLİRİMİN SONUÇLARI

Bu sabah saat sekiz sıraları…

Caddeden karşıdan karşıya geçmek için arabaların geçmesini bekliyorum.

Birden gözüme, bir okul servis minibüsü ilişti…

İçinde uykulu gözlerle mahmur mahmur bakan çocuk gözleri.

 

***

 

Hele birisinin sadece başı gözüküyor, hatta çenesi dahi gözükmüyor. Minicik bir yavru. Camdan dışarıya bakıyor. Ama hiçbir şey görmediğinden eminim.

Çünkü o güzel, yavru ceylan gözler kaymış. İçinde bulunduğu minibüsün sarsıntısı kendine annesinin dizinde, annesinin kendini salladığı gibi geliyor. Motorun sesi ninni…

Annesinin “kalk bebeğim, çişin gelmiştir, çişini yap yeniden yat” dediği saat.

 

***

 

O minibüste ne işi var?

Nereye gidiyor?

Neden gidiyor?

Bilmiyor!

 

***

 

 

Bildiği…

O minibüsle okul denilen bir yere gittiği.

Neden gittiğini bilmediği, ancak annesinin babasının gideceksin dedikleri için gittiği bir yer.

Burada üç beş tane oynadığı anlaşabildiği oyun arkadaşı. Bir de öğretmenim dedikleri birisi…

Çişi geldiğinde ya da başka bir ihtiyacı olduğunda annesi gibi bağrına basarak götürmeyen, yardımcı olmayan, hatta azarlayan birisi.

 

***

 

O yavrunun önünde bir başka yavru. Arkasındaki ceylan gözlü kızdan biraz daha büyük bir oğlan. Başı gözüküyor.

Başını minibüsün camına dayamış, anlamsız anlamsız dışarıya bakıyor.

Oğlanın gözleri de uykusuz, yorgun.

Belli ki; uykusunu tam alamamış…

 

***

 

O da aynı şeyleri düşünüyor.

Ben bu okul denilen yere neden gidiyorum?

 

***

 

Neden gidiyor?

Büyükleri istediği için.

Neler öğreniyor?

Büyüklerine sorulursa çok şey. Ama kendisi hiçbir şey öğrenmiyor.

Çünkü kendisi, daha bakıma muhtaç; 

Ana şefkatine, ana sevgisine muhtaç.

 

***

 

Acaba bu kararları alanlar bu gün, bu çocuklara reva gördükleri sistemle mi yetişerek, bulundukları makamlara geldiler?