Gaziantep’e gelen turistlerin bir uğrak yeri de Hacı Nasır Camisi civarıdır. Kadı Kasteli, Hacı Nasır Birinci ve İkinci Aralık’taki dükkânlar.
xxx
Bu dükkânlarda, pul biber, kuru nane, domates-biber salçaları, toz sumak ekşisi, şire dediğimiz sucuk, bastık (pestil), muska; üzüm pekmezi, dolmalık kurulukların hepsi kabak, patlıcan, biber, vs satılmaktadır.
xxx
Satışa sunulan bu malların hepsinin üzeri açıktır; diğer bir deyimle açıkta satılmaktadır.
Esen rüzgâr dolayısıyla tozlar, açıkta olan bu malların üzerine konmakta ve çoğu yıkanmadan kullanılan mallar olduğundan, alanlar tozla birlikte tüketmektedirler..
Bu duruma dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız.
xxx
İnsan sağlığına zararlı bir durum gösteren, yukarıda sıraladığım malların üzerlerinin kapalı olması, hijyen bakımından önemlidir; ve de üzerleri kapalı olarak satışa sunulmalıdır.
xxx
Bunun kontrolü belediyelere ait olsa gerek.
Belediyelerimizde, bu işle görevli olanların dikkatine sunulur.
xxx
Birkaç yıl önce, Cevizlice Mahallesi sokaklarından, Müftüoğlu Sokağının perişan halini resimleriyle birlikte köşemde siz değerli okuyucularıma sunmuştum.
Sit alanı içerisinde olduğundan, mülk sahipleri bir çivi dahi çakamadıkları için, evlerin birçoğu harabeye dönmüştü.
Önerimiz, sokaktaki bütün evlerin önce rölevelerinin yapılması, sonra da mülk sahiplerine faizsiz kredi verilmesi suretiyle veya istimlak ederek restore edilmesi gerektiğinden söz etmiştik.
xxx
Aradan yıllar geçti!
Büyükşehir Belediyesi, bu sokağa da el atmış.
Restore etmiyor, onarıyor binaları.
xxx
Çocukluk ve gençliğim bu sokakta geçtiğinden, hemen, hemen bütün evlerin içini, dışını, çok iyi bilirim.
Binaların dışı, aslına uygun olmadan onarılıyor. Gel gör ki binaların içine hiç dokunulmuyor, el sürülmüyor; yürekler acısı bir hal sergiliyor.
Belediyenin aslına uymadan onardığı bu çalışmalara, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu nasıl müsaade etmiştir?
Hani Gazianteplilerin çok güzel bir sözü vardır. Binaların dışını yapıp, içine hiç dokunmamak için bu sözü rahatlıkla söyleyebiliriz:
“Dışı kalaylı, içi vay vaylı!”