Bir Ömür Çalış, Sonra Kiranı Düşün

6 Şubat 2023 sabahı... Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen depremler, sadece binaları değil, hayatlarımızı da yerle bir etti. On binlerce insan evini, kentini, anılarını kaybetti. Ancak o yıkımın ardından başka bir sarsıntı daha yaşandı.

Depremin ardından binlerce aile başka şehirlere göç etti. Kiralık ev bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Malatya’dan Adıyaman’a, Gaziantep’ten Mersin’e kadar geniş bir bölgede kiralar adeta uçtu. 2 bin TL’ye oturulan evler bir anda 10 bin TL’ye fırladı. Bu sadece “piyasa gerçeği” değil, vicdanın sınandığı bir tabloydu.
Ev sahipleri, “Arz-talep meselesi” diyerek kira artışlarını savundu. Ama bu arz-talep meselesi değil, insanlık meselesiydi. Çünkü o evleri arayan insanlar, cebinde anahtarı değil, kaybettiği evinin fotoğrafını taşıyordu.

Yeni şehirlerde ise kiralar hala düşmedi. Çünkü sorun sadece ev sayısında değil, sistemde. 6 Şubat sadece bir doğal afet değildi. Aynı zamanda toplumsal dayanışmanın, vicdanın ve adaletin sınandığı bir gündü. Ne yazık ki bu sınavda sınıfta kaldık.

Evini kaybeden birine evini kiralarken fırsatçılık yapmak, sadece ekonominin değil, ahlakın da çöküşüdür. Ayrıca bir zamanlar bu ülkenin omuzlarında yükseldiği insanlar, bugün geçim derdinin en ağır yükünü emekliler taşıyorlar.

Bir ömür çalıştılar, ürettiler, vergi verdiler, ülkenin her taşında alın terleri var. Ama şimdi o insanlar, yıllarca hizmet ettikleri memlekette, başlarını sokacak bir evin kirasını ödeyemiyor. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında kiralar, emekli maaşlarını fersah fersah geçmiş durumda. Büyükşehirleri geçtim, Anadolu’nun küçük kentlerinde bile 12 bin TL’nin altında kiralık ev bulmak neredeyse imkansız. Peki emekli maaşı alan bir emekli, nasıl geçinsin?
Bir yanda elektrik, su, doğal gaz, mutfak masrafı… Diğer yanda ilaç, sağlık giderleri…

Elde avuçta bir şey kalmadığında da kiraya sıra geliyor. Peki emekli nasıl kira ödesin? Yıllarca çalıştıktan sonra huzurlu bir yaşam sürmesi gereken insanlar, şimdi torunlarına harçlık veremiyor, pazara akşamüstü gidip ucuz sebze arıyor.

Bir zamanlar “Emekli olunca bir ev alırım, rahat ederim” diyen kuşak, bugün “Acaba kirayı ödeyebilecek miyim?” diye hesap yapıyor. Bu tablo, sadece ekonomik değil, vicdani bir çöküştür. Bu onuru ayakta tutmak, hepimizin sorumluluğudur.

Günümüzde birçok emekli, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Kira, gıda, elektrik, su ve sağlık harcamaları düşünüldüğünde mevcut maaşlar çoğu zaman yetersiz kalıyor. Sadece “asgari yaşamı sürdürmek” için verilen maaş, insan onurunu ve yaşam kalitesini yeterince karşılamıyor.

Uzmanlar, adil bir emekli maaşının, kişinin temel yaşam giderlerini karşılamasının yanı sıra, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını da desteklemesi gerektiğini vurguluyor. Yani bir emekli, sadece geçinmekle kalmamalı; küçük de olsa sosyal aktivitelere katılabilmeli, sevdikleriyle vakit geçirebilmeli, sağlık harcamalarını rahatlıkla karşılayabilmeli.

Özellikle son yıllarda enflasyon ve yaşam maliyetlerindeki artış, emekli maaşlarının yeterliliğini tartışılır hale getirdi. Bu nedenle, maaşların belirlenmesinde yalnızca geçmiş çalışma süresi ve prim miktarı değil, güncel yaşam maliyetleri ve insanca bir yaşam standardı da göz önünde bulundurulmalı.

Unutulmamalı ki emekliler, toplumun bilgi ve deneyim hazinesidir. Onlara sunulan yaşam standardı, bir ülkenin sosyal adalet anlayışının da göstergesidir. Emekli maaşları, sadece rakamlarla değil, insanların yaşamlarını onurlu bir şekilde sürdürebilmeleriyle ölçülmelidir.

Sonuç olarak, emekli maaşı “hayatta kalmak” için değil, “insanca yaşamak” için belirlenmeli. Çünkü çalışarak ülkesine değer katmış bir birey, emekliliğinde de saygı ve güven içinde yaşamayı hak eder.