Ülkenin içinde bulunduğu durum, ülkeyi bölünmeye doğru götürürken, ülkenin bağımsızlığı toprak bütünlüğü söz konusu olmaya başlamış. Bazı güçler ülke içinde ülke kurmak cesareti göstererek, Diyarbakır’ı başkent yapmaya hazırlanırken, koltuk kavgasına düşmüş bir başbakan ve cumhurbaşkanı ile bu ülkenin başında ha Gül olmuş, ha Erdoğan ne fark eder. İkisi de birbirinin devamı, hatta AKP içerisinde bile olupta yanlış giden gidişata karşı çıkacak hiçbir bakan milletvekili babayiğit göremiyorum. Hangi bakan, milletvekili olsa çıkıp verdikleri demeçte, başbakanımız Erdoğan ne derse o olur diyerek söz etmeleri, ülkedeki yasamanın, yürütmenin olmadığını, tek başlılık ve krallık, padişahlık sisteminden de öte bir idari şekil olduğunu ortaya koyuyorlar.Bu gün süper ülkelerde bile bir danışma meclisi ve senatosu olduğu gibi alınacak kararlar oralardan geçmeden başkanlar karar veremiyor. Madem ülkede yasamayı, yürütmeyi Erdoğan yapıyorsa; 550 tane milletvekiline ne gerek var? Her ilden bir temsilci seçilsin. O da 81 tane eder. Bunların arasından tahsillerine göre bakanlıklar oluşturulsun. Erdoğan’da ülkeyi tek başına yönetmeye devam etsin. Burada cumhurbaşkanına ne gerek var? Ne de cumhurbaşkanı adayı kim olacak diye ülkede gündem oluşturulup ülkenin içinde bulunduğu kaosu halkın görmemesi için güneşin doğudan doğuşu yerine vatandaşı batıdan doğacak diye batıyı işaret ediyorsunuz.
Ancak ortada bir gerçek var. NATO Genel sekreterliği gibi bir söylenti, yani burada Gül’de olsa aynı Erdoğan da olsa aynı, bu o kadar önemli değil. Bazı güçler ile ABD’ye gelince müttefik ülke, Türkiye’ye gelince dur, ABD izin vermiyor. İşte NATO, işte Cumhurbaşkanının ülkedeki önemi, olsalar ne yazar olmasalar ne yazar. Zaten ülkeyi beyzbol sopası göstererek yöneten var. O geçmişteydi cumhurbaşkanının yetkileri ve hükümetlere karşı dik duruşu, onu Ahmet Necdet Sezer göstermişti. Nasıl cumhurbaşkanı yapılacağını bu ülkede siyasilere, ancak bu ülkede cumhurbaşkanlığı yapmış, Kenan Evreni dahi yargılamaya kalkanlar cumhurbaşkanlığını da bitirdiklerini açıkça ortaya koydular.
Yoksa bu gün bir başbakan ile dışişleri bakanının çıkıp halkı ve yasamayı aldatarak ülkenin içindeki bulunduğu durumu gizleyip, gerçekleri ajanslardan öğreniyorsak. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları ile dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları birbirini tutmuyorsa, bunlara ne oluyor diyerek çıkıp bir babayiğidin soramaması, bunlara seyirci kalan yürütme kurumlarının kaderimizmiş diyerek üç beş kelime ile bu ülke bu iktidarla nereye kadar gidecek?
Gerçi gözüken köy Kılavuz istemez hesabı, bu gidişle her halde Arap emirlikleri ve veliaht prenslerle yönetilen bir ülkeye döneceğiz. Çünkü şu an ülke sınırlarını kırmızı çizgi ile çizdik. Ermenistan’dan Suriye’ye kadar olan, bölgelerde Kürt devleti ve başkentlerini belirledik. Türkiye’de de Diyarbakır’ı başkent seçtik diyenlere, seyirci kalan bu iktidar ve hükümete ne kadar güvenebiliriz. Bu iktidarla bu ülke nereye gider?
Her ne kadarda siyaset yazmayayım diyorsam da, ülkenin içinde bulunduğu durumu görünce, Bir Ecevitçi ve Gaziantep’in Ecevit’i olarak, yazmadan edemiyorum. Belki bir babayiğit çıkıp, durun yaptığınız ve gittiğiniz yol yanlış, ABD’nin kuyruğundan tutan uyuz olur. Onu da ancak kireç kuyusu temizler, aklınızı başınıza alıp yol yakınken ellerinizi çekip kırklayın der diye. Mesajlar vermeye çalışıyorum. Çünkü biz Ecevitçiler olarak ABD’nin ne olduğunu çok gördük, bu iktidarında bir an önce görmesi gerektiğini savunuyorum.