Sene 1789…
Ülke Fransa…
Ve bu ülkenin o dönem kraliçesi olan Marie Antoinette… Yiyecek EKMEK bulamıyoruz diyen ahalinin ayyuka kalkan şikâyetleri üzerine:
“Ne yapalım EKMEK bulamıyorlarsa Pasta yesinler…”
Demişmiş ki, gerçek değil!
Sene 2018…
Ülke Türkiye Cumhuriyeti…
Ve ülkeyi kasıp kavuran ekonomik krize bağlı olarak çoluk çocuğuna - varlıklıların evinde her gün kazan kazan kaynatılan - KIRMIZI ET yediremeyen YOKSUL ahalinin FERYATLARI üzerine, Ülkenin Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli:
“O halde ahali de balık yesin, tavuk yesin, hindi yesin…”
Diyor ve bu gerçek!
Bunları da bulamazlarsa Antep tabiriyle: “Kara kara dert yesin.”
XXX
Evet…
Ülkemde naylon torba (poşet) icat edilmeden evvel bakkallar, sattıkları öteberileri “kesekâğıdı” diye adlandırılan “kâğıttan” yapılmış boy boy kâğıt torbalara(?) koyarlardı.
Ve sattıkları öteberiyi koydukları kesekâğıdı için de bir bedel talep etmezlerdi. Böyle bir şey akıllardan bile geçmezdi!
O zaman esnaflarının gözü-gönlü toktu, böyle bir şeye tenezzül etmezlerdi!
Ahalinin alışveriş yapıp da, “al borca yaz deftere(duvara) hafta başında-aybaşında ödeme yaptıkları bakkallarda kalmadı…
Şimdi ahali; “kırmızı meşin paralar peşin” esasına dayalı marketlere kaptırdı yakayı.
Alış veriş için markete girerken, şunu şu kadar alırsam, şunu da şu kadar alırsam param herhalde yeter hesabı yapan teyze den birde aldıklarını koyduğu üç poşetin bedeli olan 75 kuruş istenirse…
Teyzeye sövmüş gibi olunmaz mı?
Böyle bir uygulamadaki esas hesap ne bilemiyorum. Eğer plastik torba kullanımını azaltmak hatta tamamen ortadan kaldırmaksa, maksat eski bakkal amcaların kullandıkları “kesekâğıdı” kullanımını ücretsiz olarak alternatif olarak ortaya koy.
Yahu ahalinin elinden hem atını al, hem meydanını…”
Yani bu şu anlama gelmiyor mu?
“Ver Allahın verdiğine, vur Allahın vurduğuna”
Üç poşet parası ödeyemeyeceği için markete giremeyen teyze de, yukarıda dediğim gibi, Antep tabiriyle:
“Kara kara dert mi yesin?”