“Emeklinin Yükü Ağır, Sesini Kim Duyacak?”

Bir zamanlar ülkenin çarklarını döndüren, alın teriyle bugünün ekonomisini inşa eden insanlar…

Bugün, aynı ellerle pazarda domatesin tanesini sayıyor, markette et reyonunun önünden geçerken başını öne eğiyor.
Onlar bizim emeklilerimiz.
Son yıllarda geçim derdi emeklinin en büyük gündemi haline geldi.
Aldıkları maaş, ay sonunu getirmeye değil, ayın ortasını görmeye bile yetmiyor.
Bir zamanlar “rahat bir emeklilik” umuduyla sabırla çalışan insanlar, bugün “faturayı mı ödeyeyim, ilacı mı alayım” ikilemi arasında sıkışmış durumda.
Kira, gıda, ulaşım, sağlık… Her alanda artan fiyatlar karşısında emekliler adeta görünmez bir mücadele veriyor.
Sokakta konuştuğunuz her emeklinin dilinde aynı cümle:
“Yıllarca çalıştık, şimdi bir dilim ekmeği hesap ediyoruz.”
Emeklilik artık huzur anlamına gelmiyor.
Torununa harçlık veremeyen, pazardan yarım kilo meyve alan, hastaneye gitmek için dolmuş parasını düşünen bir kuşak yaşıyor aramızda.
Üstelik yalnızca ekonomik değil, sosyal olarak da unutulmuş hissediyorlar.
Birçok emekli “bizden geçti” diyerek kendini kenara çekiyor, halbuki onların bilgi birikimi, hayat tecrübesi, bu ülkenin en büyük sermayesi.
Bugün yapılması gereken şey açık:
Emekliye hak ettiği saygıyı göstermek.
Maaş düzenlemesi, sosyal destekler, ucuz konut ve sağlıkta ayrıcalık gibi adımlar artık lütuf değil, zorunluluk haline geldi.
Emekliler sadece birer istatistik değil; bu ülkenin geçmişi, emeği, onurudur.
Unutmayalım…
Emeklilerin mutluluğu en kırılgan kesimlerinin yüzündeki tebessümle ölçülür.
Eğer emekli mutsuzsa, toplumun da mutluluğu eksiktir.
Eskiden emekli maaşı, gerçekten “maaş” gibiydi.
Bir maaşla evin kirası ödenir, mutfak alışverişi yapılır, torunlara harçlık bile kalırdı.
Bayram geldi mi el öpen her toruna birer para uzatılır, aile sofrasında bereket konuşulurdu.
Şimdi ise aynı emekli maaşı, faturalarla yarışıyor; market poşetleri hafif, yürekler ise ağır.