25 Kasım yaklaşıyor. Yine aynı haberler, aynı acılar, aynı sorular…
Ama buna rağmen kadınlar hâlâ ölüyor.
Çünkü yıllardır yanlış kapıyı çalıyoruz.
Biz kadınları korumaya çalışıyoruz,
oysa şiddetin kaynağı çok daha erken, çok daha sessiz bir yerde büyüyor:
Bir erkek çocuğun susturulmuş duygularında.
Bu ülkede milyonlarca erkek çocuk benzer cümlelerle büyüyor:
“Ağlama.”
“Güçlü dur.”
“Sesini çıkarma.”
“Duygularını belli etme.”
Bu cümlelerin her biri, küçük bir çocuğun içindeki dünyayı yavaşça karartıyor.
Korkuyu saklıyor.
Üzüntüyü gömüyor.
Kırılganlığı utanca dönüştürüyor.
Ve çocuk ne hissettiğini bilmeden yetişkinliğe ulaşıyor.
Kendi duygusunu tanımayan biri, öfkesini de tanımıyor;
tanımadığı öfkeyi yönetecek beceriyi hiç öğrenmiyor.
Bugün partnerine bağıran, ekonomik baskı kuran, tehdit eden, şiddete yönelen pek çok erkek, aslında yıllar önce elinden alınmış duygularının tortusuyla yaşıyor.
Çocukken “ağlama” denen bir erkek, yetişkin olduğunda “korkuyorum” diyemiyor.
“Yalnızım” diyemiyor.
“Yapamıyorum” diyemiyor.
Diyemediği her duygu, en kolay çıkış bulduğu yere akıyor: güç gösterisi.
Kadınlar şiddetin türlerini öğrendi;
ama erkeklere duygularını öğretecek bir sistem hiç kurulmadı.
Yasalar, korunma kararları, acil hatlar…
Evet, hepsi önemli.
Ama hiçbiri, çocuklukta durdurulan o duygusal gelişimi geri getirmiyor.
Hiçbiri bir erkeğe “nasıl sevileceğini, nasıl kaygıyla baş edileceğini, nasıl kederle kalınacağını” öğretmiyor.
Ve ne acı ki yıllardır toplumun yönünü belirleyen mekanizmalar hep sonuçlarla uğraştı; nedenlere hiç inmedi.
Duygusal eğitimin yokluğu görmezden gelindi.
Erkek çocuklarının iç dünyasına dair hiçbir politika geliştirilmedi.
Başka alanlara gösterilen yoğun ilgi, nedense buraya hiç dokunmadı.
Oysa bu sessizlik, her yıl yüzlerce kadının hayatına mal oluyor.
Gerçek soru şu:
Bir erkek çocuk “duygun nedir?” sorusunun cevabını hiç öğrenmemişse, yetişkin olduğunda sevgiyi nasıl taşıyacak? Öfkeyi nasıl yönetecek? Kaybetme korkusuyla kimi ezmeye kalkışmayacak?
Şiddetin çözümü kadınların daha çok korunması değil;
erkek çocuklarının daha erken yaşta duygularıyla tanıştırılmasıdır.
Çünkü bir kadın korunmadan önce,
bir erkek iyileşmelidir.
Ve bir toplumun en büyük “güvenlik politikası”,
erkeklerin duygusal körlüğünü çocuklukta önleyebilmesidir.
25 Kasım’ın asıl mesajı da belki budur:
Şiddetin başladığı yer, bir tokat değil;
duygusu elinden alınmış bir çocuğun sessiz çığlığıdır.