GAZİANTEP'İN ESKİ ESNAFLARI 4

Diğer taraftan ayakkabıcıların çoğu Eskisaray Caddesini takip eden Kunduracılar çarşısındaydı.

Bu caddedeki kunduracılardan Sağır Ali, öz kardeşi Abdülkadir, üvey kardeşi Hasan birlikte çalışırlardı. Soyadları Apik idi.

1939 yılı yazında yanlarında çıraklık etmiştim. Görevim çivi doğrultmak ve Şıhıcan’daki evlerinden dükkâna yemek getirmekti.

Hasan Apik saya keser, Abdülkadir ve Ali Apik dikim işlerine nezaret ederlerdi. Dükkândaki herkes büyük usta olan Ali Apik’ten çekinirdi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında aynı caddedeki Emirali Hanının büyük bir yerinde orduya postal diktiklerini biliyorum.

Abbas isminde bir kardeşleri de kunduracı olup mesleğini yine Kunduracılar Çarşısında müstakil olarak icra ederdi.

xxx

Abbas Apik bir süre sonra dükkanını Kör Sabri lakaplı Sabri Mavi’ye devretmişti. Sabri Mavi uzun süre kunduracılık zanaatını bu dükkânda sürdürmüştür.

Sabri Mavi’nin Kavaklık’ta bir bağ evi vardı. Ara sıra arkadaşları ile burada eğlendiklerini hatırlıyorum. Sabri Mavi hep şarap içerdi.

Oğlu, Güngör Samlı’nın kızı ile evlenmiş, Mütercimasım’da baba mesleğini idame ettirmiştir.

xxx

Kunduracı Çil Kazım (Ölçer) hoşsohbet biriydi. Çok oğlu vardı. Birkaç oğlu hariç çoğu yanında çalışırdı. En küçük oğlu Yaşar’ı çok severdi.

xxx

Gerek sivil, gerek subay ve gerekse öğrenci şapkalarını bihakkın yapan usta Şapkacı Adurrahman’dı. Dükkânı Atatürk bulvarının girişinde, sağ taraftaydı.

Hoşsohbet biriydi. Tablağ şapka olarak bilinen kasketin mucidiydi. Tablağ adını, şapkanın üst kısmının geniş, büyük ve köşeli oluşundan almıştır.

xxx

Tenekecilerden anımsadıklarım Tenekeci Veysel ve Tabiat Sahibi Tenekeci Kadir Ağa’dır.

Veysel ustanın dükkânı Sabancı Pazarı’ndaydı. Ekseriya arabaların radyatör tamiri işiyle uğraşırdı. Ama yaptığı çıkşaları (Yoyo) kimse onun kadar güzel, ince, zarif yapamazdı. Marifet Veysel Ustanın yaptığı çıkşayı beş metrelik iple atıp tutmaktı.

xxx

Tabiat Sahibi Tenekeci Kadir Ağa ise apayrı bir tipti. Asıl işi çatıların çörtenlerini, oluklarını yapmaktı.

Suburcu’da idi dükkânı.

Eskiden radyodan başka, insanları eğlendirecek bir şey olmadığı için Cumartesi gününün akşamı evlerde toplanılır, oyunlar oynanır, sohbetlerde bulunulurdu. Bu geceler Tabiat Sahibi Kadir Ağasız olmazdı. Cemaat, Kadir ustanın başından geçenleri dinler, gülerlerdi.

Dükkânın içinde, içerisi su dolu bir leğen eksik olmazdı. Çünkü Kadir usta, kendisinin tenekeden ürettiği ve zeytinyağıyla çalıştırdığı gemiyi bu leğende yürütürdü. Gemi leğende pat, pat diye dolaşır durur bizlerde ağzımız açık seyrederdik.

xxx

Bir isim vardı ki mesleği bir değil, birçoktu. Ressamdı, mucitti, müteahhitti, v.s. Ali Yıldırım.

Nevi şahsına münhasır bir kişiydi Ali Yıldırım. Laf çok olur ama iş fazla görülmezdi. Gaziantep ile Kilis arasındaki küçük köprülerden birkaçını ihale yolu ile almıştı. O köprülerden geçerken, herkes “Bu köprü Ali Yıldırım’ın” derdi. Çünkü yaptığı bütün köprüler yola eğriydi.

Karagöz’de Rüştü Hocanın dükkânının yan tarafına oturur, kendi icat ettiği tahtadan yapılmış 10 cm büyüklüğündeki nakış makinesi ile kasnaktaki bez üzerine nakışlar işler, icat ettiği makineleri satmaya çalışırdı.

(Devam edecek)