Bu yıllarda, Gaziantep’te bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar taksi çalışırdı. Genel olarak Gaziantepli gidecekleri uzak yerlere Faytonlarla giderdi. Faytonlar Çukurbostan’nın Güney kesiminde sıralanmış bir şekilde durur, müşteri beklerlerdi.
Arabacılardan birisi, bir gözü görmeyen Topal İmam Hüseyin idi. Bir ayağı kısa, bir kolu çolak olan İmam Hüseyi’nin müşterileri çoktu.
Şimdi oturduğum evin yeri tarlayken içerisinde, Gazianteplilerin haraf dediği su ve havuz vardı. Tarlanın yol tarafı zerdali ağaçları ile doluydu. Sahre için Şehreküstü’deki evimizden buraya gelirken bizi Topal İmam Hüseyin getirirdi.
xxx
O tarihlerde nakliye işiyle, Kazım Ağa (Kazım Apa), Lütfü Ağa (Lütfü Yüksekbilgili) ve Çayırağası (Fehmi Çayırağası) uğraşırlardı.
Lütfü Ağa garaj olarak kullandığı Hasırcı Hanı Eskisaray Caddesindeydi. Hem yolcu hem de eşya taşımacılığı yapardı. Şahap Güneyli’nin babası olan Lütfü Ağanın kardeşi, kamyon garaj içinde manevra yaptığı sırada araba ile duvar arasında kalıp vefat etmişti.
Yüksekbilgili soyadını alan Lütfü Ağanın diğer kardeşlerinden biri, Muhittinoğlu, diğeri de Güneyli soyadını alarak değiştirmişlerdir.
Bu ailenin lakabı, Mitilliler idi.
xxx
Çayırağası’nın nakliyeciliği yolcu taşımacılığıydı. İşyeri Hürriyet Caddesindeydi. Vefatından sonra işletme iki oğluna kalmış, ancak işi devam ettirememiş olduklarından işletme, Çayırağası soyadını taşımayan başkalarına geçmiştir.
xxx
Kazım Apa ekseriya eşya taşımacılığı işi ile uğraşırdı. İlk iş yerini anımsayamıyorum. En son Atatürk Bulvarındaki evlerinin altında bulunan dükkânı işyeri olarak kullanmışlardır.
Kazım Apa’nın bir kızı, Kamil, Ali, Rifat, Atilla ve ismini hatırlayamadığım beş oğlu vardı.
xxx
Suburcu yönünden gelirken, Maarif Kavşağına yakın yerde küçücük dükkânında kaliteli fıstık, çerez, şeker, çikolata satan Fıstıkçı Sakıp’tan söz etmeden geçemeyeceğim.
Bu küçücük dükkânında yıllarca aynı işi yapmıştır. Şen, hoşsohbet, güler yüzlü biriydi.
İçkiyi hiç eksik etmez, arada sırada bir tek atardı. Zaten yüzü kırmızı olan Fıstıkçı Sakıp’ın yüzü tekleri attıkça daha da kızarırdı.
xxx
Hasırcı esnafından, Hasırcı lakaplı Mustafa Erturhan’nın babasını tanırım. İsmini anımsayamadım.
Hasırcılar bir aradaydı. Kürkçü Hanına giden yolun tamamı hasırcıydı.
Bugünün gençleri hasırın ne olduğunu bilmezler.
Eskiden halı çok az, nadir evlerde kullanılırdı. Evlerin çoğunda Antep Kilimi serilirdi yerlere.
Kilim beton veya toprak zemin üzerine konduğunda çabuk yıpranmasını önlemek ve üzerine oturulduğunda beton veya toprağın soğukluğu insanı rahatsız etmemesi için zemine önce hasır serilir üzerine de kilim konulurdu.
Hasır, tarım yoluyla elde edilen berdilerin örülmesi suretiyle meydana getirilirdi.
xxx
Hacı ve Çil Ali kahkeciliğin (simit) yanı sıra sabahları katmer yaparlardı. Bu iki katmer ustasının yaptığı katmerlere doyum olmazdı.
Çil Ali’nin dükkânı Arasa’daydı. İki oğluyla birlikte çalışırdı. Küçük oğlu, ayaktan engelli olduğu için (galede) terazinin başında satış işini görür, büyük oğlu da babasıyla birlikte kahke ve katmer imalatında bulunurdu.
Hacı’nın dükkânı, harat çarşısına girerken yolun başında, soldaydı. Karşı tarafında, sonradan karakol olan, Belediye çavuşlarının oturduğu bina vardı.
O günlerde katmer, sadeyağ ile yapıldığından çok nefis olurdu; şimdiki katmerlere benzemezdi.
(Devam edecek)