Geri bildirimin zararları

Geri bildirimin zararları

Değerli Okurlar,

Geri bildirimle ilgili muhalif yazı dizime devam ediyorum. Profesyonel Koçluk mesleğini edindiğimden beri insan doğasının matematiğini daha iyi anlar oldum. Dünya üzerindeki her birey eşsiz. Kendine has. Hal böyle olunca farklı bireylere aynı tip geri bildirim verip herkesi tek tip bir şekle sokmaya çalışmak mümkün görünmüyor. Bunu yapmaya çalışan sistemler bireyleri kaybetmeye ve duvara toslamaya mahkum.

Şimdi Harvard Business Review’ın (HBR) Mart-Nisan 2019 sayısındaki geri bildirimle ilgili yazılmış son derece yerinde makalesine geri dönelim. Bu makaleyle ilgili ilk girizgahımı 29 Eylül 2019 tarihli yazımda yaptım. Buradan başlayarak takip eden yazılarıma tekrar göz atabilirsiniz.

HBR der ki; başkalarına verdiğimiz geri bildirimler, geri bildirimi verdiğimiz kişinin ihtiyaçlarından ve gerçeklerinden çok aslında bizi ve bizim doğrularımızı yansıtıyor. Dolayısıyla bir işe yaramıyor. Çünkü sistematik olarak başkalarında kendimizi görmeye çalışıyoruz, ancak yukarıda bahsettiğim sebepten, yani her bireyin birbirinden farklı ve eşsiz olmasından ötürü bu nafile bir çaba...

Matematikte iki çeşit hata vardır: İlki “tesadüfi hata”. İkincisi “sistemik hata”. Tesadüfi hata, çalışarak bir nebze düzeltilebiliyor. Ancak sistemik hata düzeltilemiyor. Zira sistemin kendisinden, yani DNA’sından kaynaklı bir hata bu. Geri bildirim mekanizmasının arkasındaki kaygı, sürekli olarak bizim sistemimizi başkasına adapte etmeye çalışmak olduğu için ve her bireyin eşsiz özelliklerinden ve karakterinden dolayı bu mümkün olamayacağı için, sistemin DNA’sı sistemik bir hata barındırıyor. Dolayısıyla işe yaramıyor.

Renk körü birini ele alalım. Bu kişiye kırmızı bir gülün renginin ne olduğunu soramayız. Zira kişinin renk körü olduğunu bildiğimiz için verdiği cevaba güvenmemiz mümkün değil. Çünkü kişinin görme sisteminde sistemik ve giderilmesi mümkün olmayan bir arıza var. Geri bildirim mekanizması da böyle bir şey. Geri bildirimi veren kişiyi renk körü olarak düşünebiliriz. Zira bu kişi, geri bildirim vereceği kişinin değerlerini, kişilik özelliklerini tam olarak bilmeden, kendisine iyi gelen bir elbiseyi, verdiği geri bildirimlerle karşısındakine giydirmeye çalışmaktadır. Ne büyük hata!

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki biz hepimiz soyut kavramlar söz konusu olduğunda renk körüyüz. Örneğin stratejik düşünme, potansiyel, politik olma sanatı, vb. Tüm bu ve benzeri yoruma açık konularda tek bir doğru olması mümkün değil. Zira soyut konuların doğruluğu veya yanlışlığı, kişinin değerlerine ve kişilik yapısına göre farklılık gösteriyor. Dolayısıyla soyut konularda herhangi bir kişiye vereceğimiz geri bildirim sistematik olarak yanlış olacaktır. Çünkü bizi yansıtmaktadır, geri bildirim verdiğimiz kişiyi değil. Bir de bu kişiye 1’den fazla kişinin geri bildirim verdiğini düşünün! Sistematik hata sayısı ve etkisi katlanarak artacak!

İşin kötüsü, bilim soyut kavramlar konusunda renk körü olduğumuzu kanıtlamış olsa da iş dünyası hala geri bildirim konusuna dört elle sarılıyor ve kurum kültürünün bir parçası haline getirmek için epey mesai ve kaynak harcıyor. Nafile çaba! Nafile çaba olmanın ötesinde bireylere zarar veren bir çaba. İş yerinde patronlar çalışanları hakkında en iyiyi bildiklerini düşünüp ağız dolusu geri bildirim veriyorlar. Veya ebeveyn olarak çocuklarımız için en iyisini yapmak adına onları geri bildirime boğuyoruz. Sanıyoruz ki tek bir gerçek var ve gerçeğin kaynağı bizde. Halbuki tek gerçekliğin kaynağı olmayı bırakın; geri bildirim vererek tam bir hata kaynağı haline geliyoruz!

Bireylerin gerçekliğinin kaynağı olan tek bir diyar var; o da bireyin kendi duyguları ve deneyimleri. Yani anlayacağınız hepimizin gerçekliği kendinde. Bizim gerçeğimizi bize bir başkası dikte ettiremez. Doktorlar bunu çok iyi bilirler. Sizi muayene ederken sorarlar: “Ağrınızı 1’den 10’a kadar olan skalada nereye koyarsınız?” Çünkü kiminin ağrı eşiği düşüktür, kiminin yüksektir. Ağrıyı herkes aynı derecede hissetmez, hissedemez.  Siz doktorun sorusuna “5” diye cevap verdiniz diyelim. Doktor bu aşamadan itibaren yapacağı muayeneyi, tetkikleri ve tedaviyi sizin bu cevabınız üzerine kurgular. “Neden 5? Neden 7 değil?” diye sorgulamaz. Doktorun kaç yıllık deneyimi olduğu veya kariyeri boyunca kaç tane ameliyat yaptığı, sizin ağrınızı tanımlamak için geçerli be yeterli değildir. Ayrıca doktorun, diğer doktorlardan oluşan doktorlar heyetini toplayıp sizin vereiğiniz “5” cevabını tartışmaya açıp kalibre etmeye çalışması da hiç bir anlam ifade etmeyecektir. Bu sadece sistematik hatayı daha da büyütür. Zira sizin ağrınızın seviyesini sadece SİZ bilebilirsiniz. Kendi notunuzu sadece kendiniz verebilirsiniz.

Doktor örneğinde olduğu gibi, diğer insanlara vereceğimiz geri bildirim meselesinde de durum aynıdır. Nasıl doktorunuz hasta olarak sizin ağrınızın kaç derecede ve nerede olduğunu tespit edemezse (çünkü ağrıyı sadece siz hissediyorsunuz, doktorunuz değil), iş yerinde veya yaşamınızın diğer alanlarında da gelişim alanlarınızı başkaları değil sadece siz tespit edebilirsiniz. Sizin tespitiniz üzerine  etrafınızdakilerden bu eksiklikleri kapatmak için destek alabilirsiniz. Ancak tespit ve düzeltme sorumluluğu sizdedir.

Bu durumda ne yapabiliriz? Çocuğumuz olsun, iş yerindeki mesai arkadaşlarımız olsun, gelişime ihtiyacı olan kişilere nasıl yardım edebiliriz? Yapabileceğimiz tek ve en önemli şey, yardıma ihtiyacı olan insanlarla, ilgili konu hakkındaki kendi düşüncelerimizi ve deneyimlerimizi açıklıkla paylaşmak. Örneğin ekip üyelerinizden biri bir sunum yaptı. Ve sunum sizce oldukça sıkıcıydı. Sunumdan sonra kişi size gelip sordu: “Sunumumu nasıl buldunuz?” Bu soruya verilecek en doğru cevap sunumun SİZDE BIRAKTIĞI İZLENİMİ KİŞİYLE DÜRÜSTÇE PAYLAŞMAK. Yani kişinin performansından ziyade kişinin performansının sizde bıraktığı etkiyi paylaşmak.

Bu konuya sonraki yazılarımda devam edeceğim.

“Aydınlığı içinde taşımaya bak. İşte o zaman karanlıkta bile yolunu bulabilirsin.”
                                              William Blake

Sağlıcakla,