GİTMESİ GEREKEN BELLİ: ATATÜRK’E SALDIRAN ZİHNİYET VE MİLLÎ VİCDANIN YÜKSELİŞİ

Cumhuriyet’in temelleri, emperyalizme karşı verilen bir ölüm kalım mücadelesinin ardından atıldı. Atatürk ve silah arkadaşlarının inşa ettiği bu devlet, yalnızca bir sınır çizimi değil; bir milletin yeniden dirilişinin, haysiyetinin ve onurunun ifadesidir.

Bugün, “alçaklık” gibi ifadelerle Atatürk hükümetine saldıranlar, aslında kendi zihinsel tutsaklıklarını dışa vurmaktadır. Çünkü Atatürk’e dil uzatmak, bir şahsa değil; Türk milletinin ortak vicdanına, tarihine ve geleceğine saldırıdır. Lozan’ı reddetmek, Türk milletinin bağımsızlık fermanını yok saymak demektir.
Ancak ne yazık ki, bu ülkenin ekmeğini yiyip, havasını soluyan kimi siyasetçiler, emperyalist merkezlerin taşeronu gibi davranmakta; milli birliği değil, etnik ayrışmayı körüklemektedir. Türk milleti ise her defasında bu kirli oyunu bozmayı bilmiş, tarih sahnesinde onuruyla kalmıştır.

OLUMLU YANLAR

Cumhuriyet’in temelleri sağlamdır. Atatürk’ün mirası, bireylerin değil milletin ortak mülküdür. Bu nedenle, kim hangi fitneyi yayarsa yaysın, Türk milleti söz konusu vatan olduğunda birleşmeyi başarır.

Atatürk’ün “Türk milleti çalışkandır, zekidir” sözü bugün hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Türk gençliği, kimliksizleştirme politikalarına karşı tarihine sahip çıkıyor. Üniversitelerde, sivil toplumda, dijital mecralarda millî bilincin güçlendiğini görmek, geleceğe dair umut vericidir.
Bu saldırılar, ters etki yaratarak milletin tarih bilincini daha da diri tutmaktadır. Türk’ün karakteri, baskıdan yılmaz; aksine, her ihaneti bir uyanış vesilesi yapar.

OLUMSUZ YANLAR

Ancak tehlike büyüktür. Atatürk düşmanlığı artık bireysel bir gaflet değil, sistemli bir propaganda halini almıştır. Medyada, sosyal platformlarda ve bazı siyasi kürsülerde “kurucu önder” olarak teröristleri meşrulaştırma çabası, milli birliğe kast etmektedir.

Cumhuriyet’in değerlerini küçümseyen bu dil, genç zihinleri hedef almakta; “özür kültürü” üzerinden tarihsel gururumuz aşındırılmaktadır.
Dahası, devlet kurumlarının sessizliği, bu tür hakaretlerin toplumda yankı bulmasına zemin hazırlamaktadır. Bu sessizlik, bir demokrasi zarureti değil, bir korkaklık ve ilgisizlik haline dönüşme tehlikesi taşır.

SONUÇ

Atatürk’e hakaret edenin kim olduğu önemli değildir; önemli olan bu milletin vicdanında nerede durduğudur. Türk Milleti, ne Lozan’ı tartışmaya açar, ne de Cumhuriyet’in kurucu kadrolarını unutur.

Bugün Atatürk’e saldıranlar, yarın Türk milletinin utanç sayfalarında yer alacaktır.
Devletin bekası, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmakla mümkündür. Çünkü Atatürk, bir dönem değil, bir fikirdir. O fikir, Türk’ün bağımsızlık şuurudur.

OKUYUCUYA SORULAR

⦁ Atatürk’e ve Cumhuriyet’e yönelik bu saldırılar, sizce neden tam da ülke zorluklar içindeyken artıyor?
⦁ Lozan’ı hedef almak, sadece bir anlaşmayı mı; yoksa Türk’ün bağımsızlık iradesini mi hedef alıyor?
⦁ Bu zihniyetle mücadelede gençlerin, aydınların ve sivil toplumun rolü ne olmalıdır?
⦁ Sizce devlet kurumları, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine yönelik bu tür hakaretlere karşı daha etkin bir duruş sergilemeli mi?
⦁ Ve son olarak: Türk milleti, kendi kurucusuna sahip çıkmazsa, kimliğini nasıl koruyabilir?