Güç

Filistin, Suriye, İran, Lübnan, Yemen ve son olarak Katar’ın İsrail tarafından saldırıya uğraması ve gerçekleşen suikastlar, Ortadoğu’nun nasıl içinden çıkılmaz bir sürece girdiğini açıkça gösteriyor. Bunun yanı sıra Ukrayna, Tayvan, Venezuela, Keşmir, Alaska gibi farklı noktalarda da dünya adeta alarm veriyor. Peki, bu tüm kaosun Türkiye’ye yansıması nasıl olabilir? Gelin, birlikte bu durum üzerine kafa yoralım.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; dünya, geri dönülmez bir savaşın eşiğinde. “Geri dönülmez” ifadesini kullanmamın sebebi ise yaşanan bu kadar kan ve gözyaşının basit bir anlaşmayla unutulacak veya telafi edilecek şeyler olmaması. Dahası, çatışmalar yalnızca iki ülke arasında sınırlı kalmıyor; bu durum, küresel barışın ne kadar zor olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

İsrail’in yakın zamanda Katar’a yaptığı saldırı ise net bir mesaj niteliği taşıyordu. Doha’daki patlamadan önce dikkat çekici olaylar yaşandı. Türkiye’nin sahada varlığını her yönüyle gösterdiği bir süreçten söz ediyoruz. Saldırıdan hemen önce bina bir şekilde boşaltılıyor, telefonlar ise odalarda bırakılıyordu. Telefon sinyalleri üzerinden hareket eden Mossad bu defa ters köşeye yatırılmıştı. Öte yandan ABD’nin rolü de oldukça dikkat çekiciydi; İsrail’in saldırısından önce Katar’ın milyarlarca dolara satın aldığı hava savunma sistemini etkisiz hale getirdi. Bu durum ise Arap ülkelerinde “Ne kadar para ödersek ödeyelim, ABD bizi koruyamıyor” algısına yol açtı. Bu patlama, kimsenin kendini güvende hissetmeyeceğini açık bir şekilde ortaya koyuyordu.

Olayın önemine gelince; hem İsrail’in planlarının Türkiye tarafından önceden deşifre edilip müdahalede bulunulması hem de Türkiye’nin istihbarat alanındaki gücünün net bir şekilde ortaya konması dikkat çekiciydi. Bunun en somut örneklerinden biri, İsrail’in Suriye’de Dürzileri ayaklandırmaya çalışırken, Türkiye’nin sahadaki etkisiyle tüm aşiretleri birleştirip durumu kontrol altına almasıdır.

Türkiye şu an her alanda aktif bir şekilde sahada yer alıyor ve yakın gelecekte birçok Arap ülkesinden “Bizi koruyun” talebinin gelmesi şaşırtıcı olmaz. Çünkü mevcut şartlar altında en belirgin aktör Türkiye olmuş durumda. Zaman ve imkanlar tam anlamıyla uygun hale geldiğinde, dökülen kanların hesabının sorulacağı aşikar. Bu gerçeği bilen düşmanlar ise Türkiye’yi erken bir savaş sürecine çekmek için uğraşıyor. Ancak Türkiye sabırlı ilerliyor.

Yerli üretim Kaan uçakları, ileri düzey sistemler ve mühimmatlar envantere dahil olduğunda bölgedeki dengelerin nasıl değişeceğini tahmin etmek zor değil. Şimdiki koşullarda bile düşmanların planları defalarca bozuldu ve oyunları çöpe gitti. İsrail ise ABD’den aldığı destekle bu saldırıları devam ettiriyor olsa da bu yolun sonu kendi felaketine çıkacaktır. İki taraf çıkarlar doğrultusunda ortak hareket etse de amaçlarında farklılık bulunuyor: ABD, Akdeniz’deki devasa karbon yataklarına sahip olmayı hedeflerken İsrail “Arzu Mevut” adı altında sözde kutsal topraklara hükmetmek istiyor.

Bu planların bir diğer hedefi ise Türkiye’nin hayati silah sistemlerini iptal etmek ve bölgede birçok ülkeyi haritada parçalamaktır. Bunun altındaki büyük amaç ise Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek; savaşlar çıkararak silah satmak, dünya nüfusunu kontrol edilebilir seviyelerde tutmak, yeraltı kaynaklarına erişim sağlamak ve İpek Yolu’ndaki ticareti yönetmektir.

Sonuç olarak dünya üzerindeki mevcut durum bize açıkça gösteriyor ki savaş için pek çok neden var. Ancak başlamadan sona ermesi için hiçbir neden artık kalmadı gibi görünüyor. Bu süreçte birlik olmanın önemi tartışılmaz. Selam ve dua ile…