Ben hep elimden geleni yaptım. Hatta bazen elimden gelmeyeni de zorladım. Sevmek kolay değildi ama ben zor olana hep talip oldum. Yorgun gecelerde bile gönlüm sana koştu. Küstüğümde bile senden yana diledim. Her kırıldığımda, yine seni topladım içimde.
Ama sen… Sevmek sana dar gelen bir elbiseydi. Kollarını rahatça uzatamadığın, nefes alamadığın, sıkıldığında çıkarıp atmak istediğin bir şeydi. Belki korktun, belki bilmiyorsun, belki de hiç öğrenmek istemedin.
Ve biz, işte tam burada, sevmeyi bilen ile sevmeyi bilmeyenin sınırında kaybettik. Birimiz ‘’kal’’ dedi, diğerimiz sessizce kapıyı araladı. Birimiz ‘’bir yolunu buluruz’’ dedi, diğerimiz gözlerini kaçırdı.
Şimdi geriye bakınca, anlıyorum. Bizim hikâyemiz, büyük bir felaketin değil, küçük küçük ihmal edilen duyguların hikâyesiydi. Bir yanda sonsuz sabır, diğer yanda öğrenilmemiş sevgi… Ve bu ikisinin arasında, kendi hayatımızı yavaşça tüketmişiz.
Bazen sevgisizlik, ayrılıktan çok daha yıkıcıdır. Çünkü ayrılık bitirir, sevgisizlik ise içeriden çürütür.
Ve biz… İçten içe çürüdük.
‘’Sevgi emek ister, emek bilmeyen sevgiyi de bilmez.’’ Mevlana.