Bir insan, hayatı boyunca hayal kırıklığına uğratılmışsa, görmezden gelinmişse, sevgiyi hep çabayla kazanmak zorunda kalmışsa; bir gün karşısına tutarlı, dürüst, samimi bir sevgi çıktığında bu ona yabancı gelir. İçindeki ses ‘’Bu kadar iyi olamaz, kesin bir numara var’’ der. Ve işte tam da bu noktada kişi kendini sabote etmeye başlar.
Sorun ilişkide değildir, sorun kişinin kendi içindedir. Çünkü kendini yeterince değerli görmüyordur. Kendisine yönelen sevgiyi şüpheyle karşılar, hatta onu geri iter. Sonra da kendisini eksik hissettiren, değersiz hissettiren birine sığınır. Çünkü tanıdık olan odur. Acıtır ama bildiği hikâyedir.
Güvenilmezdir ama en azından yabancı değildir.
İnsanların kötü ilişkileri seçmesinin sebebi, kötü muamele görmek istemeleri değildir. Daha iyisini hak ettiklerine inanmamalarıdır. ‘’ Benim payıma düşen bu kadar’’ diye düşündükleri için, kendilerine değer vermeyen kişileri seçerler. Böylece içten içe inandıkları bir gerçeği, yani ‘’Ben yeterli değilim’’ cümlesini yeniden doğrulamış olurlar.
Oysa gerçek sevgi, sınav değil, yarış değil, ispat değil. Gerçek sevgi huzurludur, güvenlidir, kolaydır. Birini sevmenin ve biri tarafından sevilmenin bu kadar basit olabileceğine inanmayanlar, maalesef ellerindeki en kıymetli şeyi kaybederler.
Belki de esas soru şu olmalı: Biz gerçekten sevilmeye hazır mıyız? Yoksa hala bildiğimiz acının güvenli kucağında mı kalmak istiyoruz?