Birleşmiş Milletler, 25 Kasım tarihini “kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” günü olarak ilan etmiştir.
**
Bu kararın amacı tüm ülkelerde kadına yönelik şiddetin önemli ölçüde artmakta olduğunu vurgulamak ve hükümetlerin şiddeti önlemek için yeni önlemler içeren politikalar üretmek, uygulamalarını sağlamaktır.
**
Değişik ülkelerde yapılan araştırmalar bu konuda devlet destekli kampanyalarla ancak başarı sağlanabildiğini göstermektedir.
**
Fransa’da yapılan bir araştırmaya göre (2004) Fransa’da her 4 günde, bir kadın evlilik ya da evlilik benzeri ilişki içinde şiddetten ölmektedir. Bu verilere olasılıkla kocası tarafından öldürülerek ortadan kaybolan kadınlar şiddete maruz kaldıkları için intihar edenler dahil değildir.
**
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaptığı bir araştırma da dünya genelinde her 6 kadından birinin, aile içi şiddete maruz kaldığını göstermektedir. Yine bu araştırma, eşlerinin ya da birlikte yaşadıkları erkeklerin saldırıları sonucu, kemikleri kırılan vücudunda yanıklar olan ve tecavüze uğrayan , tehdit edilen çok sayıda kadınların bulunduğunu göstermektedir.
**
Geçtiğimiz günlerde de yurtdışında modern yaşayan, ülkesinde kadın için çizilen kadere karşı savaşım verecek olan Pakistan’ın eski KADIN Başbakanı BENAZİR BUTTO’yu radikal dinciler katlettiler ve ülke şiddet tarlasına döndü.
**
Kadına karşı şiddet, siyasette de kendini göstermektedir. Ülkemizde de kadına yönelik şiddet her yerde karşımıza çıkmakta ne yazık ki başta Anayasa olmak üzere tüm yasalar ve özellikle ceza yasası ve uygulamalar şiddetin önüne geçememektedir.
**
Anayasamızın 10 maddesinin ikinci fıkrası devlete kadın erkek eşitliğini sağlama görevi vermiştir.
Hukuk devleti ancak anayasaya uygun yasaların kabulü ve uygulanmaları ile gerçekleşir.
Yasalarımız uzun yıllar ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddeti eziyet olarak kabul ettiği için yeterli önlemler alınamamıştır. Devletimizin uygar bir devlet olamayışında ve toplumumuzun gelişmişlik düzeyinin dünya sıralamasında 76 sıralara düşmesinde şiddet önemli etken olmuştur.
Son yıllarda ülkemizde çıkarılan yasalarla silah kullanılmasının serbest bırakılması şiddetin artmasının en önemli nedenlerindendir.
Bu konunun ülkemizde de ancak devlet destekli STÖ’nün kampanyalar açarak mücadele edilmesi ile önlenebileceği görüşü yaygındır.
**
1987 de “dayağa karşı dayanışma” yürüyüşünden buyana toplum bu konuda bilinçlenmiş ve bilimsel çalışmalar başlamıştır.
**
Kısa süre önce Sabancı Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitelerinin kadına yönelik şiddet konusunda yaptıkları 18 ay süren araştırmaları sonucunda yayınladıkları raporla ülkemizde her 3 kadından birinin şiddetle karşılaştığını ortaya koymuştur.
**
Araştırma raporu şiddet nedenleri olarak itaatsizlik, ekonomik sorunlar, geçimsizlik, kadının gelirinin veya statüsünün daha yüksek olması nedeni ile kıskançlık, gibi sorunları belirtmiştir.
Araştırma raporu şiddetin eğitim düzeyi yükseldikçe azaldığını ( %12) eğitim düzeyi düşük olan özellikle kırsal kesimde şiddetin arttığını (%43) belirtmektedir. Kız çocukları ve kadınlar gerek çekirdek ailede gerekse geniş ailelerde, sokakta, mitinglerde, işte, okulda fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel açıdan şiddet görmektedirler.
**
Şiddetin en önemlilerinden biri çağdışı töre cinayetleridir.
**
Yakın tarihte hazırlanan TCY bu suça “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasını uygun görmüştür. Töre cinayetlerinin nedeni toplumumuzda namusun kadının cinselliği olarak algılanmasıdır. Bu ortamda yetişen erkek çocukların ileriki yıllarda kendi ailelerine de şiddet uygulayacağı kesindir. Ülkemizde işyeri tacizleri de giderek artmakta, bunların ispatlanması zor olduğu için genellikle yargı yoluna başvurulmamaktadır.
**
Ne yazık ki namus hatalı namus kavramını benimsemiş toplumlarda kadın, aile içinde ve dışında şiddetin insafsız kıskacı altında ezilmektedir.
Şiddetle mücadele edilirken yaşamları risk taşıyan kadınların korunması, psikolojik destek verilmesi için sığınma evlerinin açılması zorunludur.
**
Avrupa ülkeleri kadına karşı şiddet ve tecavüzle mücadelede çok detaylı ve önemli önlemler almaktadırlar. Örneğin karanlık sokakları aydınlatmak, karakollarda şikayetçi kadınların şikayetlerinin ciddiye alınması için kadın görevliler bulundurmak gibi.
**
Nüfusu çok küçük olan İsveç’te 200 civarında sığınma evi bulunmaktadır.
Belediyeler yasasına göre nüfusu 50 milyonu geçen il ve ilçelerde belediyelerin kadın sığınma evleri açma zorunluluğu vardır.
Muhafazakar görüşlü belediye başkanları aileyi böldüğü düşüncesiyle sığınma evleri için bütçelerinde fon ayırmamakta ve sığınma evleri açmamaktadırlar.
**
İçişleri Bakanlığı “Ailenin Korunması Kanununun” uygulanmasında tüm valiliklere 1.12.2005 tarihli genelge göndererek, aile içi şiddetin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasını öngörmüştür.
Bu durum siyasi iradenin bu konuda bir politika uygulama kararı almakta olduğunu göstermektedir. Ama muhafazakar yerel kadrolar genelgeye uymamakta ve çeşitli gerekçeler ileri sürerek direnmektedirler. Şiddetle mücadelede mevzuatın yeterli olmadığı açıktır.
**
Ancak Ana Okulundan başlayarak şiddetin bir insanlık ayıbı olduğunu çocuklarımıza anlatacak ulusal eğitim politikaları ile çözümlenebileceği inancındayım.