Elbette tüm gençler böyle değil. Pırıl pırıl çalışan, emek veren, kendini geliştiren bir kesim var. Fakat genel manzaraya baktığımızda; zahmetsiz başarı isteyen, sabırsız, her şeyin kolayına kaçan bir neslin ağır bastığını görmek hiç de zor değil. Eskiden kitap, bir evin en değerli misafiriydi. Bir köşede her evin mutlaka bir kütüphanesi olurdu.
Bugün kitap, çoğu genç için “sınavdan sınava açılan” bir defterden öte değil. Sosyal medyanın ışıkları, kitapların sessizliğini bastırdı. Üç sayfa okumaya tahammül edemeyen bir zihin, saatlerce ekran karşısında vakit geçirmeyi başarı sayıyor. Oysa bilgi, sabır ve emek ister. Zihin, tıpkı kas gibi düzenli çalıştırılmazsa körelir.
Kütüphaneye adım atmadan diploma alan, araştırma yapmadan fikir sahibi olan, okumadan her şeyi bildiğini sanan bir gençlik var. Bu yüzden düşünmüyor, sorgulamıyor, üretemiyor… Sadece tüketiyor. Günümüz gençliği, çalışmanın değerini biliyor mu gerçekten? Bazıları için çalışma, mecburen yapılacak bir angarya; bir hayata tutunma mücadelesi değil.
Hayat standardını kendi emeğiyle yükseltmek yerine baba parasıyla günü kurtarma, kısa vadeli tatminlerle uzun vadeli hedeflerin üstünü örtme eğilimi giderek yaygınlaşıyor. Kimileri için aile desteği bir güvence olmaktan çıkıp bir alışkanlığa, hatta bağımlılığa dönüşmüş durumda. Baba parasıyla gezmek, eğlenmek, telefon değiştirmek kolay; fakat iş hayatına atıldığında hayatın gerçekliği tokat gibi çarpıyor.
Çünkü hayat, kimseye bedava bir gelecek sunmuyor. Evet, bugün şartlar gerçekten zor. Ekonomi daraldı, iş bulmak güçleşti, kiralar uçtu, gençlerin omuzlarına binen yük ağırlaştı. Bunu inkâr etmek doğru olmaz. Fakat hayat zor diye çalışmaktan vazgeçen, şartlar sert diye savaşmayı bırakıp kenara çekilen bir gençlik de geleceğini kendi elleriyle karartıyor.
Çünkü zor şartlar, güçlü insanlar yetiştirir; mücadele etmeyen ise en ufak rüzgârda savrulup gider. Bu çağda fırsatların kapıları çalışana açılıyor. Kitap okuyan, araştıran, yeniliğe açık olan, meslek öğrenen, kendine yatırım yapan genç asla kaybetmiyor. Kaybeden, oturduğu yerden şikâyet edip adım atmayan oluyor. Gençlik kadar ailelerin de sorumluluğu büyük.
Çocuğunu her dilediğini yaparak büyüten, yaptığı hatanın bedelini ödemesine izin vermeyen, her zorluğu onun yerine çözen aileler; farkında olmadan tembel, sorumluluk almayan, hayata hazırlıksız gençler yetiştiriyor. Baba parasıyla büyüyen genç, kendi parasını kazanmanın lezzetini tadamıyor. Çünkü hayat ona hep “hazır” gelmiş.
Oysa kişinin kendi alın teriyle kazandığı para, insanın başını dik tutan en büyük onur madalyasıdır. Bugün gençleri eleştiriyoruz ama onlar bu ülkenin en büyük umudu. Birçoğunun içinde müthiş bir enerji, büyük bir potansiyel var. Sadece doğru yönlendirilmeye, desteklenmeye, kendilerini keşfetmeye ihtiyaçları var. Gençler okumaya geri dönmeli…
Emek vermekten korkmamalı…Kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli…Hayatın gerçekliğini ekranda değil, sahada görmeli…Çünkü gelecek, hazır yiyenlerin değil; çalışanların, sabredenlerin, biriktirenlerin omzunda yükselecek. Bugünün gençliği, kendi geleceğini yeniden şekillendirecek güçte.
Yeter ki konfor alanından çıkmayı, kitapların tozunu silmeyi, alın teriyle hayata tutunmayı göze alabilsin. Çünkü hiçbir toplum, hazıra konan bir nesille ilerleyemez; ama emek veren gençlerle tarih yazar. Okumayan gençlik, zihninin kapılarını kendi elleriyle kilitleyip geleceğin anahtarını başkalarına teslim eden, ışığını harcamadan karartan bir nesle dönüşür.