Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, devletin sunduğu haklardan eşit şekilde yararlandığını da görmek mümkündür. Eğitimde aynı sıraları paylaşan, sağlık hizmetlerinden eşit faydalanan, hukuk önünde aynı haklara sahip olan bu milletin bireyleri, yaşanan sorunlardan da aynı derecede etkilenmektedir.
Ancak bugün Meclis’te Kürt asıllı milletvekilleri, hatta bakanlar bulunmasına rağmen hâlâ “Kürt sorunu” söylemleri üzerinden siyaset yapılması oldukça manidardır. Eğer gerçekten halkın arasına oy toplamak için değil de anlamak ve analiz etmek için girilseydi, bu söylemlerin yapay ve suni olduğu daha net anlaşılırdı.
Ne yazık ki iktidarda kalabilmek uğruna halka ve dünyaya dayatılan “Kürt sorunu” söylemi, aslında terörün masumlaştırılmasından başka bir şey değildir. Türkiye’nin gerçek meselesi, adı üstünde, terör sorunudur. Bugün “Terörsüz Türkiye” söylemi altında ikinci bir çözüm süreci tartışılırken, bunun bir “Kürt sorunu” değil bir güvenlik ve terör sorunu olduğu görmezden gelinmektedir.
Halka hizmet anlayışının terk edilip koltuk ve saray siyasetine yönelindiği noktada, siyasetçiler halktan uzaklaşmış, halkın sesini duymadığı gibi ihaneti de görmezden gelmeye başlamıştır. Dün çocuk katilini Meclis’e çağıran sözde milliyetçi siyasetçilerden yüz bulanlar, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bölücü terör örgütü liderinin sloganlarını atabilmektedir. Peki bu utancı nasıl taşıyacaklar?
Bir zamanlar “Ne mutlu Türk’üm” dedikleri için yargılanan, görevlerinden alınan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının olduğu bir ülkede; eli silahlı bölücü örgütün siyasi uzantılarının Meclis kürsüsünde örgüt liderinin sloganlarını atması, üzerinde düşünülmesi gereken en acı tablodur.
Dolayısıyla soruyorum: Bu ülkede gerçekten “Kürt sorunu” mu vardır, yoksa “Türk sorunu” mu yaratılmaktadır?