MESLEK OKULLARIMIZIN HALİ

Ülkemizde, nedense meslek okullarını gereken önem verilmiyor. Varsa da yoksa da üniversite. Bunun için neredeyse her il ve ilçede üniversite açıyoruz.

Sonuç, üniversiteden mezun olup, iş bulamayan, ekmek parasını kazanamayan bir sürü evlatlarımız…

Meslek okullarına gereken değer verilmiş olsaydı, üniversiteye gitmeden hayata atılıp ekmek parasını kazanmak isteyen bir çok mesleği elde etmiş insanların boşta kalmadıklarını görecektik.

Evet meslek derslerine gereken değer, maalesef, verilmiyor.

Size bu konuda başımdan geçen bir olaydan söz edeyim ki daha yıllarca süreceği inancındayım:

1986-1987 eğitim ve öğretim yılında Ticaret Meslek Liselerinin ikinci ve üçüncü sınıflarında okuyan öğrencilerin, haftada iki gün okulda ders görmeleri ve haftanın diğer üç gününde de müfredat programının en az ?’inin görülebileceği işyerlerinde uygulamalarda bulunmaları öngörülmüştü

1986 yılında okullar açılınca 10-15 gün süre ile okula gitmeyip uygulama görecek öğrencilerin çalışabilecekleri işyerlerini dolaştım. Mesleki ve Teknik Öğretim Kurumları Öğrencilerinin Okul ve İşletmelerde Meslek Eğitimi Yönetmeliğine göre, öğrencilerin yerleştirilebileceği işyerlerini tespit ettim. Bu çalışmalarımı okul müdürüne sundum.

Beşinci ve altıncı sınıf öğrencilerinin bir bölümü tespit ettiğim bu işyerlerine yerleştirildi. Ancak geriye 30-35 kadar öğrenci kalmıştı. Okul idaresine, işyerlerine yerleştiremediğimiz bu öğrencilerin bir sınıfta toplayarak, onları da yerleştirene kadar, ders vereceğimi söyledim. Uygun görüldü. Sınıfa girdiğim ilk gün, sınıfta 30-35 öğrenci varken, ikinci gün 15-20’ye düştüğünü, üçüncü gün ise hiç öğrenci kalmadığını gördüm.

Durumu okul idaresine sorduğumda, bu öğrencilerin de işyerlerine yerleştirildiklerini öğrendim.

1987 yılının ocak ayında emekliye ayrıldım.

Aklım fikrim hala o 30-35 öğrencide idi. Acaba bu öğrenciler nerelere yerleştirilmişlerdi?

Araştırdım. Hemen hemen tümü, müfredat programında gösterilen konuların hiç ilgisi bulunmayan işyerlerine yerleştirildiklerine şahit oldum. Bu işyerleri arasında, PTT de posta pulu satan memurun yardımcılığını yapan, Şehitkamil Telefon Müdürlüğünde dosya getirip götüren, bazı özel sektörlerde çaycılık yapan, Şahinbey Belediyesi Muhasebe Müdürlüğünde haciz varakası kesen (Belediyelerde ticari muhasebe tutulmaz; bir çeşit Devlet Muhasebesi uygulaması vardır), bazı özel işletmelerde telefonlara bakan, Belediye Otobüs İşletmesinde para sayan (o günlerde otobüslerde ücret nakit ödeniyordu), avukat yanında katiplik eden… öğrencilerle karşılaştım. Bu gibi işyerlerinde ne bilançodan ne ticari şirketlerden ne endüstri muhasebesinden… söz edilebilirdi.

Ama okul idaresince bu işyerleri her hafta öğretmenler tarafından kontrol ediliyor, her öğrenci için tutulan dosyaya, bilançoyu, şirketler muhasebesini….vs gördüğü işleniyordu.  Ve de yıl sonunda, uygulama yaptıkları işyerlerinde hiç görmedikleri, ama müfredat programında gösterilen konulardan sınava tabi tutuluyorlardı. Bu sınavlar, öğrencinin başarı ihtimali hemen hemen olmadığı için, çok basit sorularla geçiştiriliyordu.

Daha doğrusu öğrenciler harcanıyordu.

Bu durum beni çok rahatsız ediyordu. Diğer illerdeki durumu öğrenebilmek için Meslek Dersleri Öğretmeni olan öğrencilerimi araştırdım; buldum da. Böylece Torbalı Ticaret Meslek, Malatya Ticaret Meslek Lisesi, Afşin Ticaret Meslek Lisesi, İskenderun Ticeret Meslek Lisesi ve Yeşilyurt Çok Programlı Ticaret Meslek Liselerinde ki bu öğretmenler vasıtasıyla düzenlediğim anketi yaptırdım. Bu anketten de aynı sonuç çıkmıştı.

Konuyu Milli Eğitim Bakanlığına taşıdım.  Gaziantep’ten bir İlköğretim müfettişini görevlendirdiler. Bu müfettiş muhasebenin ‘M’ harfini bilmeyen bir kişi idi. Delillerle konuyu izah ettim.

Bir süre sonra Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğünden şu yazıyı almıştır.

Orhan Yalkın