MÜKÂFAT (7.BÖLÜM)

Eve, yönetimin talep ettiği ücretin yarısını vereceğiz. Bunun karşılığında Elif her Pazar apartmanın merdivenlerini yıkayacak, akşamları da apartman sakinlerince kapılarının önüne koyacakları çöpleri alacak. O kadar.

Bir iki gün içinde çocuklarımın da yardımıyla ev oturulacak hale getirildi. Herkes evindeki fazlaları; mutfakla ilgili, oturma odasıyla ilgili, yatak odasıyla ilgili ne varsa getirdiler. Hatta Elif’e uyacak giyilebilir giysilerini, torunların da Kader’e ve Umut’a gelecek eşyalarını.

Elif şimdi hiçbir eksiği olmayan, bir anneydi.

Ve benim ailemden birisi olmuştu. Kendisi kızım çocukları torunum.

 

***

 

Bir yıl sonra.

Kader, ilkokula başlamıştı.

Elif, dükkân da kendinin malıymış gibi canla başla çalışıyor, yılların esnafıymışçasına işi çekip çeviriyordu. Dükkânda işler bayağı gelişmiş, dükkân para kazanır olmuştu. Beklide bu gelişme Elif’in kısmetiydi. Patronu da hakkını koymuyordu. Elif ve çocuklarının yaşamı bir düzene girmişti. Dünün olumsuz olaylarının etkisinden yavaş yavaş kurtulmuş, hatta dünü unutmuşlardı.

Elif’i oturduğu apartmanda sevmeyen yok turdu. Emeği ucuzdu Elif’in Herkesin eli gözü onların üzerindeydi. O da herkesin yardımına elinden geldiğince koşuyordu.

Ve…

Elif’i apartmanlarında oturan dul bir muhasebeci, çok beğenmiş, kızımın kanalıyla Allah’ın emriyle benden istiyordu.

Ne diyeceğimi şaşırmış kalmıştım. Elif’e nasıl açacaktım bu konuyu ve Elif böyle bir teklife hazır mıydı, tepkisi ne olacaktı?

Elif’e konuyu açmadan önce adamı sordum soruşturdum. Adam gayet mazbut, büyük bir firmada güvenilir bir muhasebeciymiş. Eşinden, eşinin geçimsizliğinden dolayı ayrılmış. Komşuları, kendi halinde kimseyle bir alıp veremediği olmayan birisi diyerek memnuniyetlerini ortaya koymuşlardı.

Ama Elif’e nasıl açacaktım bu mevzuu.

Hatta bir ara “Elif kızım sizin apartmanda Arif Bey diye birisi varmış, tanıyor musun?” diye sorduğumda, gayet tepkisiz, “galiba bir iki karşılaştık gayet beyefendi birisi gibi geldi, hayır mı baba?”

“Yok kızım, öyle sormuştum” diye geçiştirdim.

Gayet beyefendi birisi gelmiş ona…

Hemen her Pazar olduğu gibi yine akşamdan bizde kalmışlardı. Yemekten sonra ben bir aralık oturduğumuz odadan ayıldım ve hanıma ağzının altından geçmesini söyledim. Odaya yeniden geldiğimde, Elif ağlıyordu. Beni görünce kalktı elime sarılarak bir tek cümle söyledi.

“Baba beni sizinle yaşama mutluluğundan etmeyin.”

O anda konu bir daha, daha doğrusu kendi açacak olursa açana kadar kapandı.

Elif’i yerine oturtturdum. İçim sızlayarak:

“Bak kızım bizim asla böyle bir niyetimiz yok. Senin bize herhangi bir zarın zorun da yok. Hayat senin. Bu konu bir daha açılmamak üzere kapandı. Bu paragrafı hiç yaşanmamış olara gör ve sil kafandan.”

 

***

 

On yıl sonra…

Kader, lise son sınıfta, üniversite imtihanlarına hazırlanıyor. Umut ise ilkokulu bitiriyor. Neredeyse iki kardeş; hedeflerinde var olan ne ise onunla boy ölçüşmek, ondan bazı hesaplar sormak için birbirleriyle yarışıyorlar. 

Ve oğlum, Elif’i emeğinin karşılığında dükkâna ortak etti. Elif şimdi 25-30 kişinin nafakasını kazandığı bir müessesenin patronu.

Merkez dışında üçüncü şubelerini açıyorlar. Bize geldiği ilk günkü çalışma düzeni, iş düzeni ne ise aynen o muhafaza ediliyor.

Elif günün değişik saatlerinde şubeleri bir iki mutlaka geziyor, denetliyor. Akşamları tüm şubelerin günlük hareket raporları kendinde toplanıyor ve daha sonra Elif’ten de oğluma yani asıl patrona aktarılarak, güne son noktası konuyor.

Elif halen ilk günkü bildiğimiz, mütevazı, ezgin ve dürüst Elif. 

Kader on yılda lise son sınıfa nasıl geldi?

Kader çok zeki, umman denilecek bir zekâya sahip. İlkokulda birinci sınıftan üçüncü, sonrada beşinci sınıfa geçti. Özel okullardan özel bursalar adı, özel okudu. Ortaokulu dahi iki yılda bitirdi. Şimdi lise son sınıfta.

Harıl harıl derse çalışıyor. Oysa belki de çalışmasına hiç gerek yok ama o deliler gibi çalışıyor.

Dede diyor, “sende, ninemde ihtiyarlıyorsunuz. Size, sizi önemseyerek bakacak candan, bir doktor lazım. Ben doktor olup size candan bakacağım, tek gayem bu. Doktor olduğumda hastalanırsanız size bakmak, sizinle ilgilenmek en büyük emelim. Dilerim hiç hasta olmazsınız.”

Ve büyük gün…

Kader üniversite imtihanlarına giriyor.

 

***

 

Nihayet büyük günün devamı. Üniversite imtihanlarının neticeleri açıklanıyor. Hepimiz heyecan içendeyiz. Hele Elif, yaprak gibi titriyor. Ama Kader gayet sakin. Kendinden o kadar emin ki. Bu kendine güveni şaşırtıyor beni.

Netice…

Kader İstanbul tıp fakültesini kazanıyor. Hem de dereceyle. Derecesi, Türkiye ikinciliği.

Yoksul bir ana için ne büyük bir kıvanç.

Baba diyor Elif, “kızım sizin için kazandı.”

 

***

 

Kader zahiren belki benim için kazandı, muvaffak oldu.  Ama öyle değil.

Kader, adaşı olan kaderinin kendine küçük yaşlarda reva gördüğü zulmün, acıların intikamını almıştı, adaşından.

Bunun adı da başarıydı,  muvaffakiyetti.

Aynı başarıyı ilerde Umut’ta gösterecekti.