Öfkelenince neden bağırırız?

Düşün

Yaşlı bir ermiş öğrencileri ile gezinirken nehir kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar. Çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

(Alıntı)

//

H

AYKIRI YAŞAMAK

Geriye bakarak yanıtlıyoruz birbirimizi

Bir destek aranır bir güç alırcasına

Dönerek ikide bir anıların ülkesine..

Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı

Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza

Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu

-  O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer

   Ortak yaşadığımız sızım sızım -

Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.

 

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında

Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor

Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.

-  Böyle belirlenmiş sınırlar içinde

   Bir iç denetimle, bir dış denetimle

   Konuşmasak da eski tadını yitirdi -

Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine

Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan

Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara

-   Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -

 

Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ

Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin

Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..

Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek

Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:

"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir

Hiç yoktan var olmak" adına

Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.

Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan

Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbinizde

Anılar inançlar incelikler düşler..

 

ŞÜKRÜ ERBAŞ

///

Gülümse

Çaktırma            

Bir gün Temel ile Dursun denize balığa çıkmışlar. Aniden yağmur yağmaya başlamış, dalgalar insan boyundaymış. Tabi Temel ile Dursun korkmuşlar. Temel başlamış duaya ''Allah’ım sen bizi sağ salim karaya çıkar, sana 10 hamsi feda edeceğum.

Dursun demiş ula Temel 10 hamsi cok degilmudur?

Temel demiş ''Çaktırma karaya çıkınca hiç vermeyecegum!!

 

///

Kulağına küpe olsun

Dostların sohbetinden bazen ıstırap duyarım; çünkü çirkin huylarımı güzel gösterir, kusurumu hüner sandırırlar. Ah o küstah düşmanlar nerde ki, ayıbımı göstersinler!..

ŞİRAZLI SADİ