ÖZELLEŞTİRMELER

Her eylemin bir getirisi, bir de götürüsünün olduğunu biliyoruz. Yani; bir tarafı, bir de, taraf olmayan yanı vardır. Götürüsü getirisinden çok olan eylemlere, zararlı eylemler, getirisi çok olan eylemlere de faydalı gözüyle bakıyoruz.       

Bir önceki yazımda bu konulara taşımalı eğitimden örnekler vermiştim. Bu gün de, Özelleştirmelerden örnekler vererek yazıma başlamak istiyorum.  PTT binasının önünden geçerken, PTT simgelerinin, Yani; “Posta, telefon, telgraf, işlemlerinin bu binada neyi kalmıştır” diye düşünmeden edemem. Postayı düşünürüm. Eskisi gibi mektuplaşmanın kalmadığını varsayarak, “herhalde birkaç gazete, birkaç mahkeme kararlarını taşımaktadırlar” derim.  Telefonların özelleşmeyen yanı var mıdır bilmiyorum. Telgraf zaten kalmamıştır. “Öyleyse bu kocaman binada çalışanlar ne iş yapıyorlar” der, zarar edip etmediğini atıp tutmaya başlarım.    Mutlaka yine zarardadırlar.      

Özelleştirmelerde özelleştirilen kurumların kâr amaçlamaları doğrudur. Bu yolda yapmaları gereken eylemler olacaktır. Ama hepimizin cep telefonlarına gelen, mesajlarla rahatsız edildiğimizi de unutmamamız gerekir. Her gün, en az 7-8 mesajla bir GSM den bir GSM ye geçmemiz için teklif alırız. Bunlara; diğer, Sigarayı bırakmak, avantajlı internet, maç kanalları, sağlık gibi teklifleri de katacak olursak, bu sayı 10 a kadar çıkar.      

Son günlerde, bu konuşmaların bizim paramızla yapıldığı haberinin yayılması da caba, yanı, bize her gelen mesaj ve konuşmaların ücreti bizim faturalarımıza yansımaktaymış. Doğru mu yanlış mı, bilmiyorum ama bu haberin sokaklara düşmesi bile ürkütücüdür.       Haydi, eylemlerin getirisi ve götürüsünü düşünelim.   

   Bir de elektrik kurumumuz var. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken bu konuya da değindik. Avukat olan arkadaşım aynı şu sözü söyledi: “Gaziantep’te elektrik hırsızlığı davalarından, sabıkalı olmayan sayısı o kadar azaldı ki” dedi. Mahkemelerdeki on davanın bir tanesi mutlaka kaçak elektrik davasıdır” demesin mi?     O halde; ya bizler elektrik çalmaktayız, ya da bu kurumlar para kazanmanın yolunu buraya kadar taşımışlardır.     

Bu da, bir getiri, bir götürü olarak tartışılabilir. Denetimsiz her eylemin zararlı olabileceğini düşünmeye başladım. Özelleştirilen kurumların insafına bırakıldığımızı düşünmek dahi istemiyorum.      Nereden, nerelere gideceğimizi bilmediğimiz bir yolda ilerlemeye başladık sanıyorum. İçimden: “el insaf” demek geliyor. Özelleştirilen yerlerin halkın yaşam alanları olduğunu düşündükçe, tümden rahatsız olmaya başladım.     

Her zaman söylediğim gibi; Allah aşkına bu ülkede yaşayanların bu topraklarda hiç mi hakkı yok. Devlet baba, babalık görevini neden üslenmez. Devlet neden zengin olmak istemiyor. Her şeyi sermayenin kucağına atmak, yöneticilerin görevi midir? Yoksa devleti idare edememekten mi korkuyorlar.     

Bir de şöyle düşünelim: Binasıyla, çalışanıyla PTT çalışmalarına neden devam etmektedir, ya da kâr ediyor mu etmiyor mu, Kalan Posta ve Telgrafı neden özelleştirmiyorlar. Zarar eden kuruluşlar, özelleştikten sonra nasıl kâra geçtiler.     Belki de özelleşen kurumlar, hep kârdaydılar, PTT nin diğer özelleşmeyen kurumlarını finanse etmekteydiler.       

 Bu eylemlerin “götürülerini, getirilerini lütfen düşünün” diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.