PİYASA KURALLARI

Ekonomik sistemler, tıpkı bir toplumun yaşamını düzenleyen yasalar gibi, kendi içinde belirli kurallar ve ilkeler üzerine inşa edilir. Bu kurallar, “piyasa kuralları” olarak adlandırılır ve bir ekonominin işleyişinde görünmeyen ama son derece güçlü bir anayasa işlevi görür. Piyasa, arz ve talep arasındaki dinamik etkileşimden doğan bir alan olsa da bu alanın istikrarı ve adaleti, kurallarla belirlenmiş bir çerçeveye dayanır. Günümüz küresel ekonomisinde, yalnızca piyasanın serbestliği değil, aynı zamanda kuralların netliği, öngörülebilirliği ve adil uygulanması da refahın anahtarı haline gelmiştir.

Piyasa ekonomisinin temeli: Kuralsız özgürlük olmaz

Klasik ekonomi düşüncesi, piyasanın “görünmez el” tarafından dengeleneceğini varsayar. Ancak tarih, bu görüşün tek başına yeterli olmadığını defalarca göstermiştir. Kuralsız bir piyasa, zamanla rekabetin değil, tekelleşmenin, fırsat eşitliğinin değil, çıkar gruplarının egemen olduğu bir yapıya dönüşebilir. Bu nedenle piyasa kuralları, özgürlüğün değil, adaletin teminatıdır.

Bir ekonomide kurallar, yalnızca yasalar ya da yönetmelikler anlamına gelmez; aynı zamanda etik normları, ticaretin şeffaflığını, bilgiye erişimin eşitliğini ve mülkiyet hakkının güvenliğini de kapsar. Fiyat oluşumundan kredi ilişkilerine, rekabet koşullarından tüketici haklarına kadar her aşamada “adil oyun” anlayışı ancak kurallarla sağlanabilir. Bu çerçeve hem üreticiyi hem tüketiciyi korur hem de yatırımcının güvenini artırarak sürdürülebilir büyümeyi destekler.

Kuralın olmadığı yerde güç konuşur

Serbest piyasanın temel amacı, ekonomik etkinliği maksimize etmek ve bireylerin tercih özgürlüğünü korumaktır. Ancak kuralsız bir ortamda bu özgürlük, güçlü aktörlerin tahakkümüne dönüşür. Büyük sermaye grupları, fiyatları manipüle edebilir; bilgiye erken erişimi olanlar haksız kazanç sağlayabilir; küçük üreticiler ya da girişimciler ise sistem dışına itilir.

İşte bu noktada piyasa kuralları bir denge mekanizması olarak devreye girer. Rekabet kurumları, tüketici mahkemeleri, finansal düzenleme otoriteleri gibi yapılar, piyasanın “oyun alanını” korur. Yani bu kurallar, piyasanın doğasına müdahale etmez; aksine onun adil bir biçimde işlemesini sağlar.
Bu açıdan bakıldığında, piyasa kuralları devletin ekonomiye doğrudan müdahalesi anlamına gelmez. Tam tersine, kurallar aracılığıyla devlet, “hakem” konumunda kalır; oyuncuların rekabet etmesini sağlar ama oyunun sonucuna karışmaz. Böylece serbest piyasa ilkesi ile kamu yararı arasındaki denge korunur.

Finansal krizlerin öğrettiği dersler
Tarihsel olarak her ekonomik kriz, aslında piyasa kurallarının ihmal edilmesinin bir sonucudur. 1929 Büyük Buhranı, finansal piyasaların denetimsiz büyümesinin doğurduğu bir felaket olarak tarihe geçti. 2008 küresel finans krizi ise, serbestliğin kuraldan kopmasıyla nasıl bir yıkım yaratabileceğinin yakın örneğiydi. Türev ürünlerdeki denetimsizlik, kredi piyasalarındaki şeffaflık eksikliği ve denetim kurumlarının zayıflığı, dünyanın en gelişmiş ekonomilerini bile sarsmıştı.

Bu krizlerden sonra finansal sistemde “makro ihtiyati düzenlemeler” ve “kurumsal sorumluluk” kavramları önem kazandı. Artık yalnızca serbestlik değil, denetim ve hesap verebilirlik de piyasa ekonomisinin temel bileşenleri haline geldi. Piyasayı ayakta tutan güç, yalnızca arz-talep dengesi değil, aynı zamanda güven duygusudur. Güvenin olmadığı bir piyasa, en fazla sermaye akışını değil, en hızlı çöküşü getirir.

Dijital çağın yeni piyasa kuralları

Günümüzde piyasa artık yalnızca fiziksel ürünler ya da geleneksel finans araçlarıyla sınırlı değil. Dijital ekonomi, veri akışları, algoritmik fiyatlama ve platform bazlı ticaret gibi yeni boyutlar kazandı. Bu da piyasa kurallarının yeniden tanımlanmasını zorunlu kıldı.

Örneğin, dijital platformların piyasalardaki gücü, klasik rekabet anlayışını sarsıyor. Google, Amazon, Meta gibi devler yalnızca ürün sunmuyor; aynı zamanda piyasayı yönlendiren algoritmalara sahipler. Bu durum, “veri tekelleri” olarak adlandırılan yeni bir güç alanı yarattı. Artık rekabet yalnızca fiyat üzerinden değil, bilgiye erişim ve kullanıcı verisi kontrolü üzerinden şekilleniyor.

Dolayısıyla 21. yüzyılın piyasa kuralları, dijital ekonominin doğasına uygun biçimde yeniden düzenlenmeli. Veri gizliliği, yapay zekâ denetimi, algoritmik şeffaflık ve platform sorumluluğu gibi konular, klasik ekonomik düzenlemelerin önüne geçmiş durumda. Avrupa Birliği’nin Dijital Piyasalar Yasası (DMA) ve Dijital Hizmetler Yasası (DSA) gibi düzenlemeleri, bu yeni dönemin kurumsal refleksleridir.

Adil piyasa, sürdürülebilir refahın ön koşuludur

Sonuç olarak, piyasa kuralları yalnızca ekonomik işleyişi değil, toplumsal düzeni de şekillendirir. Adil, şeffaf ve öngörülebilir bir piyasa; gelir dağılımında adaleti, üretimde verimliliği ve yatırımda güveni beraberinde getirir. Kuralsız bir piyasa kısa vadede kârı artırabilir ama uzun vadede istikrarsızlığı büyütür.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için piyasa kurallarının güçlendirilmesi hem yerli girişimcinin hem de yabancı yatırımcının güvenini kazanmanın en etkili yoludur.

Çünkü güven, sermayenin en değerli biçimidir.

Bugün dünya ekonomisi, serbestlik ile denetim arasındaki hassas çizgide yürüyor. Bu çizgiyi koruyabilmenin yolu, piyasa kurallarını yalnızca yazılı bir düzenleme olarak değil, ekonomik kültürün bir parçası olarak içselleştirmekten geçiyor. Kurallar, piyasanın zinciri değil; onun istikrar direğidir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar