REKABET POLİTİKASI

Ekonomik sistemlerin sağlıklı işlemesi, yalnızca üretim ve tüketim süreçlerinin etkinliğiyle değil, aynı zamanda bu süreçlerin adil ve dengeli bir rekabet ortamında gerçekleşmesiyle mümkündür. Serbest piyasa ekonomisinin temel direklerinden biri olan rekabet, yeniliği teşvik eder, verimliliği artırır ve tüketicilere daha kaliteli ürünleri daha uygun fiyatlarla sunar. Ancak rekabetin “doğal” işleyişi her zaman kendi kendine sürdürülebilir değildir; piyasa gücünü elinde bulunduran bazı aktörler, çeşitli yollarla rekabeti sınırlayabilir. İşte tam da bu noktada rekabet politikası, ekonomik düzenin bekçisi olarak devreye girer.

Rekabet Politikasının Amacı: Etkinlik ve Adalet Dengesi

Rekabet politikası, temelde piyasalarda rekabetçi yapının korunmasını ve güçlendirilmesini hedefler. Bu politika, bir yandan ekonomik etkinliği sağlamayı, diğer yandan da tüketicilerin refahını korumayı amaçlar. Rekabetin zayıfladığı piyasalarda firmalar fiyatları artırma, üretimi kısma veya yenilikleri engelleme eğilimindedir. Böyle durumlarda yalnızca tüketiciler değil, küçük ve orta ölçekli işletmeler de zarar görür.

Rekabet politikası bu nedenle sadece ekonomik bir düzenleme aracı değil, aynı zamanda sosyal adaletin ve fırsat eşitliğinin de teminatıdır. Farklı büyüklükteki işletmelerin aynı kurallar çerçevesinde rekabet etmesini sağlamak, piyasadaki güç dengesizliklerini azaltmak anlamına gelir. Böylece piyasaya yeni giren aktörlerin önünü açar, girişimciliği destekler ve inovasyonu teşvik eder.

Rekabetin Bozulduğu Noktalar

Rekabet politikalarının temel hedefi, piyasadaki tekelleşme eğilimlerini ve rekabeti kısıtlayıcı davranışları önlemektir. Bunların başında üç ana alan gelir:

Karteller ve anlaşmalar: Rakip firmaların fiyat belirleme, üretim miktarını kısıtlama ya da pazarı paylaşma yönündeki gizli anlaşmaları rekabet hukukunun en ciddi ihlalleri arasındadır. Karteller tüketiciler açısından fiyatların yapay biçimde yükselmesine ve seçeneklerin azalmasına yol açar.

Hâkim durumun kötüye kullanılması: Bir işletmenin piyasada belirgin bir güç elde etmesi doğal bir sonuç olabilir; ancak bu gücün rakipleri dışlamak, fiyatları manipüle etmek veya giriş engelleri oluşturmak için kullanılması rekabetin ruhuna aykırıdır.

Yoğunlaşmalar (birleşme ve devralmalar): Şirket birleşmeleri, verimliliği artırma ya da maliyetleri düşürme amacıyla yapılabilir; ancak bu işlemler piyasa yapısını bozarak rekabeti azaltıyorsa, kamu otoritelerince dikkatle incelenmelidir.
Bu üç başlık, dünya genelinde rekabet otoritelerinin en sık müdahale ettiği alanlardır. Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye gibi ekonomilerde rekabet kurumları, bu tür eylemleri engellemek için kapsamlı denetim ve yaptırım mekanizmaları yürütür.

Türkiye’de Rekabet Politikası: Kurumsal Çerçeve

Türkiye’de rekabetin korunması 1994 yılında yürürlüğe giren 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ile yasal zemine oturmuştur. Bu kanun çerçevesinde faaliyet gösteren Rekabet Kurumu, piyasalardaki rekabet ihlallerini soruşturma, birleşme ve devralma işlemlerini denetleme, ayrıca rekabet kültürünü yaygınlaştırma görevini üstlenmiştir.

Kurul, yıllar içinde çok sayıda sektöre müdahale ederek piyasaların daha şeffaf ve adil işleyişine katkı sağlamıştır. Özellikle enerji, finans, perakende ve dijital platformlar gibi stratejik sektörlerde alınan kararlar hem tüketici haklarının korunması hem de piyasa aktörlerinin adil rekabet koşullarına tabi tutulması açısından önem taşımaktadır.

Son yıllarda dijitalleşmenin hızlanması, rekabet politikasını yeni bir döneme taşımıştır. Dijital platform ekonomileri, büyük veri, algoritmalar ve yapay zekâ destekli fiyatlandırma modelleri gibi unsurlarla birlikte rekabetin doğasını kökten değiştirmektedir. Bu platformların “ağ etkisi” sayesinde elde ettikleri güç, klasik rekabet araçlarıyla denetlenmesi zor bir boyuta ulaşmıştır. Bu nedenle Türkiye’de de Rekabet Kurumu, “veriye erişim”, “algoritmik koordinasyon” ve “çevrim içi pazar yerlerinde adil rekabet” gibi konularda proaktif adımlar atmaktadır.

Küresel Düzlemde Rekabetin Yeni Sınavları

Küreselleşme, rekabet politikasını ulusal sınırların ötesine taşımıştır. Artık bir ülkenin rekabet otoritesinin aldığı kararlar, başka ülkelerdeki piyasa dinamiklerini de etkileyebilmektedir. Bu nedenle uluslararası iş birliği giderek daha fazla önem kazanıyor. Avrupa Komisyonu’nun dijital devlere yönelik anti tröst davaları, ABD’deki Federal Trade Commission (FTC) soruşturmaları ve OECD’nin rekabet politikası ilkeleri, dünya genelinde ortak bir çerçeve oluşturma çabasının örnekleridir.

Bununla birlikte, rekabet politikasının küresel ölçekteki zorluklarından biri de jeoekonomik rekabet ve stratejik sektörlerde devlet destekleridir. Devletlerin yerli üretimi korumak veya kritik teknolojilerde bağımsızlık sağlamak amacıyla belirli şirketleri sübvanse etmesi, serbest rekabet ilkesini zorlayabilmektedir. Bu nedenle modern rekabet politikası, yalnızca özel sektör davranışlarını değil, kamunun piyasa üzerindeki etkilerini de denetleme sorumluluğunu taşımaktadır.

Rekabet Kültürünün Yaygınlaşması

Rekabet politikası yalnızca yasal bir mekanizma olarak değil, aynı zamanda bir ekonomik kültür olarak benimsenmelidir. Girişimcilerin, tüketicilerin ve kamu otoritelerinin rekabetin önemine dair bilinç düzeyi ne kadar yüksek olursa, piyasa düzeni de o kadar sağlıklı olur. Eğitim kurumlarında, meslek örgütlerinde ve iş dünyasında bu bilincin güçlendirilmesi, uzun vadede ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğine katkı sağlar.

Rekabet kültürü aynı zamanda etik ekonomi anlayışını da besler. Çünkü rekabetin olmadığı yerde yenilik durur, kaynaklar yanlış tahsis edilir ve toplumun genel refahı azalır. Adil rekabet ise toplumsal güveni, yatırım isteğini ve verimliliği artırır.
Sonuç: Adil Rekabet, Sağlam Ekonomi

Rekabet politikası, ekonominin görünmeyen eline bir yön verme aracıdır. Serbest piyasa düzeni ancak kuralların eşit uygulandığı, hiçbir aktörün ayrıcalık kazanmadığı ortamlarda işlevini tam olarak yerine getirir. Türkiye’nin ekonomik dönüşüm sürecinde rekabet politikasını güçlendirmesi hem iç piyasada sağlıklı büyümeyi hem de küresel rekabet gücünü destekleyecektir.

Sonuçta, rekabet yalnızca firmalar arasında değil; fikirler, yenilikler ve değer yaratma biçimleri arasında da bir yarıştır. Bu yarışı adil bir zeminde sürdürmek hem ekonominin hem de demokrasinin geleceği açısından vazgeçilmezdir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar