TÜKETİCİ KREDİLERİNDE KOMPOZİSYON: İHTİYAÇ KREDİLERİ VE KARTLAR ÖNDE
Tüketici kredisi hacminin büyük bölümünü ihtiyaç kredileri ve kredi kartları oluşturuyor. Bu tablo, borçlanmanın konut ya da yatırım amaçlı değil; doğrudan günlük hayatı finanse etmeye yönelik olduğunu ortaya koyuyor. Başka bir ifadeyle, borçlanma artık ev ya da araba alımı için değil; gıda, kira, eğitim, sağlık ve hatta fatura ödemelerine kadar uzanan temel harcama kalemleri için kullanılıyor.
Bu durum sosyoekonomik açıdan önemli bir dönüşümün işaretidir:
Gelir artışı enflasyonun gerisinde kaldıkça, kredi gelirin ikamesi haline gelir.
Kredi, geçici refah sağlar; fakat uzun vadede hane halkını kırılganlaştırır.
Borcun maliyeti ötelendiği sürece ekonomi canlı görünür; ancak ödeme dönemi geldiğinde gerçek tablo ortaya çıkar.
ENFLASYON–FAİZ–KREDİ ÜÇGENİ: MODEL NEREYE GİDİYOR?
Ekim 2025 TÜFE verisine göre aylık enflasyon %2,55. Bu oran yıllık bazda hâlâ oldukça yüksek bir seviyeye işaret ediyor. Gelirler artmadıkça yükselen fiyatlara karşı en sık başvurulan silah kredi oluyor. Üstelik enflasyon beklentileri kırılmadıkça insanlar, "bugünün fiyatı yarından ucuz" hissiyle harcama eğilimini artırıyor.
Faiz tarafında ise tablo karışık:
Politika faizindeki gevşeme beklentisi kredi maliyetlerini göreli olarak cazip gösteriyor.
Ancak bankalar, enflasyon ve risk nedeniyle risk primlerini koruyor.
Kredi faizleri yüksek, mevduat faizleri ise daha düşük kaldığı için kredi–mevduat makası negatif seyrediyor; bu da bankaların kredi verme motivasyonunu artırıyor.
Sonuç: Ekonomi yönetimi kredi büyümesini dizginlemeye çalışsa da geleceğe ilişkin belirsizlikler ve gelir baskısı borçlanmayı yapısal bir refleks haline getirmiş durumda.
TAKİPTEKİ KREDİLER: GÖRÜNENDEN DAHA BÜYÜK RİSK Mİ?
Takipteki kredilerin nominal olarak düşük görünmesi, bazen aldatıcı olabilir. Çünkü bankalar, donuk alacaklarını yeniden yapılandırma, varlık yönetim şirketlerine devretme veya refinansman yoluyla bilançoların dışına çıkarabiliyorlar. Bu da gerçek borç stresinin aynadan tam yansımamasına neden oluyor.
Dolayısıyla sektör analizlerinde yalnızca takibe düşen borç oranına değil:
✔ Yeniden yapılandırılan borçlara
✔ Gecikme sürelerine
✔ Risk ağırlıklı varlıklara
✔ Bankaların karşılık politikalarına
Bakmak daha sağlıklı olacaktır.
TOPLUMSAL YANSIMA: KREDİ BAĞIMLILIĞI ve YAŞAM TARZI DEĞİŞİMİ
Bugün Türkiye’de kredi yalnızca ekonomik bir araç değildir; sosyolojik bir fenomendir.
Tüketici kredisi artık üç farklı işlev görüyor:
Hayatta kalma kredisi: Gelir yetersizliği nedeniyle temel ihtiyaçların borçlanmayla karşılanması
Konfor kredisi: Küçük lükslerin sürdürülmesi (tatil, elektronik, yaşam tarzı ürünleri)
Statü kredisi: Sosyal görünürlük ve refah algısı için tüketim
Dolayısıyla kredi kullanımındaki artışı yalnızca “ekonomik ihtiyaç” olarak görmek, fotoğrafın yarısını kesmek demektir.
MAKRO EKONOMİK ETKİLER VE POLİTİKA DENGESİ
Kredi büyümesi, kısa vadede ekonomik aktiviteyi canlı tutar. Fakat aşırı ve düşük kaliteli kredi büyümesi eninde sonunda frenlenir. Türkiye ekonomisi geçmişte defalarca bu döngüyü yaşadı:
🔹 2000’lerin ortası: kredi devrimi – büyüme
🔹 2018 sonrası: kur şokları – kredi daralması
🔹 2022–2023: seçim ekonomisi – kredi patlaması
🔹 2024–2025: enflasyon ortamında riskli kredi genişlemesi
Bugün gelinen noktada ekonomi yönetimi ince bir ip üzerinde yürüyor:
Krediyi tamamen kısarsa büyüme baskılanır.
Krediyi tamamen serbest bırakırsa enflasyon ve borç krizi tetiklenir.
2026’ya girerken temel soru şudur: “Kredi büyümesini kim finanse edecek ve borcu kim ödeyecek?”
SONUÇ: SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR KREDİ POLİTİKASINA DOĞRU MU?
Ekim 2025 itibarıyla Türkiye bir tüketim-kredisi ekonomisi görünümündedir. Bu model kısa vadede piyasayı canlı tutar, fakat uzun vadede gelir yaratmayan borçlanmanın risklerini büyütür. Bankacılık sistemi güçlü görünmekle birlikte hane halkı borçluluğu artmaktadır. Sosyal dengeler ve siyasi iklim dikkate alındığında bu baskının önümüzdeki yıl daha da görünür hale gelmesi muhtemeldir.
Bu nedenle soru kredi kullanımının iyi veya kötü olduğu değil; hangi koşullarda sürdürülebilir olabileceğidir.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar