UCU YANIK MEKTUP

 

 

“Yine yakmış yar mektubun ucunu,

Askerlikte sevda çekmek zor diyor.”

 

***

 

Aşağıda okuyacağınız mektubu, okurken, aklıma yukarıdaki mısralar geldi, nedense?   

 

***

 

Bahsettiğim mektup bir deniz subayının eşinden ve: “Sizlere anlatacağım hikâye, yüzlerce asker ailesinin benzerlerini yaşadığı hikâyelerden sadece biri…” diye başlıyor.

Ve devam ediyor...

“On beş senedir fedakârlıklarla yürünmüş bir yolun, mutlu bir evliliğin özetidir bu… Ve hayatta en büyük şansım, en doğru kararım, eşim; tutuklu…”

 

***

 

“Aslında daha en başta belliydi bu evliliğin zorluklarla geçeceği… O bir deniz subayıydı, çünkü.

(…)

O seyirler görevler sebebiyle üç kere ertelemek zorunda kaldık evliliğimizi, iki sene erteledik. Hatta en son nikâh günü almaya annemle gitmiştim, damat bey nikâh günü gelip imza versin bari de gerçek olduğunu bilelim demişti, görevli memur, alay etmişti. Gocunmadık. Yolumuza devam ettik.

Evlendik, güya çiçeği burnunda gelin derler ya, yurtdışına gemi almaya gitti, üç ay. (…)

İki senemiz dolmadan Gölcük depremi oldu. Hatırlarsınız belki, Tüpraş yanıyordu. Ha patladı patlayacak derken, herkes evini boşaltıp kaçarken… Komutanı olduğu söndürme gemisiyle alevlerin yanı başındaydı. Yapılacak bir şey kalmadı galiba havaya uçacak dendiğinde, bir arkadaşımız aracılığıyla kimlik kartını, banka kartlarını ve bir de küçücük seni seviyorum notu göndermişti bana.”

 

***

 

“Çok şükür atlattık. İlk üç senemizi mecburen ayrı şehirlerde çalışarak geçirdik ama ayrılıktan yorulmuştuk. Çok iyi gelirli işimden istifa ettim, eşimin yanına Karamürsel’e gittim. (…) Mutluyduk.

Tek başıma katılmak zorunda kaldığım düğünleri, cenazeleri saymıyorum bile.

Ağır bir trafik kazası geçirip yaralandığımda, Bosna’daydı. Arkadaşlarımız koştu. Beklemeyi, sabretmeyi öğrendik.

Kanser olduğumu öğrendiğimde, yine çok yoğun, gecesi-gündüzü olmayan bir görevdeydi. Ameliyat üstüne ameliyat, bir seneden fazla tedavi faslı, dert etmedik sarıldık.

Bu da geçer dedik.”

 

***

 

“İşte böyle, kendi halimizde yaşam mücadelesi verirken, 2011 senesinde zaman dondu adeta… Canımın yarısını adalet maskesi altında esir ettiler. O tarihten beri tutukluyuz hala.”

 

***

 

“Balyoz davasında eşimiz adını ilk öğrendiğimde hissettiklerim, kanser olduğumu öğrendiğim anda hissettiklerimle aynıydı.”

 

***

 

(…)

“Ancak, haksız-hukuksuz esir alınmış çocuk sahibi ailelerin çektiklerini görünce, çocuğumuz olmadığı için kendimizi şanslı hissediyoruz diyebilirim. Sadece asker ailelerine değil, Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın çocuklarına yapılan insafsızlıklara dikkatinizi çekerim. Zira yurtsever esirlere yapılan zulmün sırası ailelerine, çocuklarına geldi.”

 

***

 

(…)

“Kırgın ve öfkeliyim ama yılmadım, yılmayacağım. Tek üzüntüm, halkımızın bunu şahsi bir mücadele olarak algılaması, bana bir şey olmaz mantığıyla duyarsız kalmasıdır…”

(…)

“Bugün bizim hayatımızı çalanların, yarın sizlerin ve çocuklarınızın hayatını çalmaması için verilen mücadeledir.

Aydınlık yarınlar dilerim.”

 

***

 

Böyle bir mektuba yorum yapmak; şöyledir böyledir demek, sanıyorum bana düşmez. Beni aşar.

En iyisi herkes kendi anladığı şekilde yorum yapsın.

Artık bu kadarını da yaparsınız herhalde?