Bu söz, sadece bireysel bir ahlaki öğüt değil; aynı zamanda sosyal bir davettir: Samimiyete, dürüstlüğe, içtenliğe bir çağrıdır bu. Toplum olarak en çok ihtiyacımız olan şey belki de bu: Gerçek olmak. Çünkü ne zaman sahte tebessümler, yapmacık sözler, içi boş gösterişler çoğaldı; O zaman aramızdaki güven de azaldı. İnsanlar birbirinden şüphe eder oldu. Sözlere değil, davranışlara bakar hale geldik. Davranışlara da artık kolay kolay inanmaz olduk. Oysa içiyle dışı bir olan insan, huzurludur. Çünkü bir rol yapmak zorunda kalmaz.
Her sabah "Bugün hangi maskeyi takmalıyım?" sorusuyla uyanmaz. Olduğu gibi yaşar, göründüğü gibi yürür sokaklarda. Eksiğiyle, fazlasıyla, hatasıyla, doğrularıyla insandır.
Ve işin en güzel yanı, insanlar böyle birini hemen hisseder. Çünkü sahiciliğin dili evrenseldir. Mahallemizde, kasabamızda, küçük şehirlerimizde belki büyük dünya meselelerini çözmemiz mümkün değil. Ama her birimiz bu sözü hayatımıza biraz daha dahil etsek, en azından birbirimize daha çok güvenebiliriz. Çocuklarımıza daha yumuşak örnekler olabiliriz. Komşuluklarımızı, dostluklarımızı yeniden canlandırabiliriz.
Kısacası; Kim olduğumuzdan utanmadan, kimi kandırdığımızı düşünmeden yaşamaya ne dersiniz? Belki de bu söz, çağımıza bırakılan en güzel nasihatlerden biridir. Unutmayalım, içi dışı bir olan insan, en çok kendine yakışır.