YOLUNA TAŞ KOYMAK

Düşün

 Bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş. Bakalım ne yapacaklar gelenler diye başlamış beklemeye…

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Kayayı yoldan kaldırmak şöyle dursun, pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirmiş;

– Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor…

Sonunda bir köylü yolda görünmüş, saraya sebze ve meyve getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılmış ve zorlanarak itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kayayı yolun kenarına çekmiş. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görmüş. Açmış ki bir de ne görsün, kese altın doluymuş. Bir de kralın notu varmış içinde;

– Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.

Hayat akarken karşımıza çıkan engellerden hep yakınırız da çözüm bulmak için daha az gayret gösteririz. Engellere takılıp kalmak yerine onlara karşı çözüm bulmak yeni fırsatlar sunabilir.

///

Hisset

BÖYLE BİR SEVMEK

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

azıcık okşasam sanki çocuktular

bıraksam korkudan gözleri sislenir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

hayır sanmayın ki beni unuttular

hâlâ arasıra mektupları gelir

gerçek değildiler birer umuttular

eski bir şarkı belki bir şiir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

yalnızlıklarımda elimden tuttular

uzak fısıltıları içimi ürpertir

sanki gökyüzünde bir buluttular

nereye kayboldular şimdi kimbilir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

Attila İLHAN

///

Gülümse

Sobadaki hikmet

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

 Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış";

 fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş";

 jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış";

matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış";

 antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".

 Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.

 Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."

///

Kulağına küpe olsun

Ey dost, gel etme, yarın var günlerin ardında.

İyilikle kötülük gün gibi aşikâr, ortada.

Hz. Mevlâna