Zor Günler

Farkındasızlıkla farkına vardığım ki onlar kayıp gençliğimin kayıp memurlarıydılar. Siyah beyaz fotoğraf karelerine sıkışmış, anılar denizine atılan eski birer anıydılar.

Değişen zaman içinde, zaman çemberinin dışındaydılar ki zamanla adları sanları duyulmaz oldu.

En çok gazetecilerden çekmişlerdi, kimseden çekmediklerini, bir de milletvekillerinden. En çok korktuklarıysa, iktidarlarla birlikte değişen başmüdürleriydi. Aslında başmüdürler o memurları çok da tanımazlardı, ancak onlara en yakın olan şefleri, ya da amirleri tarafından makama şikâyet edilene kadar. Onlar için makama çağrılmak ya azarlanmak ya da ceza almak demekti. Basit bir memuru makama neden çağırsınlardı ki.

Geciken konuşma talepleriyse, vatandaşı çileden çıkarırdı ki telefona sarılan 03’ü arar basardı küfrü ki, Değil vatandaş, gazeteciler, milletvekilleri ve diğerleri bilmezlerdi onların zor ve yoğun şartlar altında çalıştıklarını.

Onlar, bir şehrin hastane, pastane, otel pavyon, asayiş, garnizon, mezarlık, hamam gibi yerlerinin telefon numarasını ezbere bilmek zorundaydılar. Vatandaş ya da diğerleri sorar sormaz anında söyleyebilmek için. Zamanımızdaki gibi tek tuşla dünya ayağınızın altında değildi maalesef. Dünya o memurların elinin altında, kulaklarındaki enstrümandaydı ki kimse kıymet bilmedi.

Hani devletin malında mülkünde tüyü bitmedik yetim hakkı var denir ya, işte bu memurlarında devletten alacağı kul hakkı var, yarın büyük mahkemede. Vatandaşla bu memurları karşı karşıya getirdiği için. İdare amirlerine yalakalık olsun diye bir küçük şikâyette o memura disiplin cezası verildiği için. Hem de savunmasına bakılmaksızın.

12560 size bir şey anımsatmaz ancak bana çok şeyler anımsattı, yılların eskimişliğinde.

Aday memurlar hemen işe başlatılmazlar, adaylık süresi dolana değin pozisyonlarda çok çalıştırılmazlar yani 03 ve 01 servislerinde, ancak memur azlığından ve işlerin yoğunluğundan aday memurlarda pozisyonlarda kayıt alır ve konuşma bağlarlardı.

Çalışma şartları oldukça zordu. İstenilen konuşma talepleri acele ve yıldırım haricinde, çok geç bağlanırdı çünkü şehirlerarası otomatik telefon konuşmaları henüz başlamamıştı. Bağlantılar mauel olarak yapılıyordu .Bunlara bankaların provizyon alması, asayiş konuşmaları, mülki idare amirlerinin ve sayamadığım bir çok öncelikli konuşma talepleri eklendiğinde normal konuşma talepleri karşılanamıyordu. Memurlardan kaynaklı sorun değildi aslında.

Bu gün, şehirlerarası telefon görüşme talebi nedir diye sorsam, sen ne diyorsun derler. Kimse sabit telefonla görüşmüyor artık, sabit telefon dünyayla bağımızdı oysa.

Birde ihbarlı konuşmalar vardı ve özellikle asker ailelerinden gelen taleplerdi. Bir askerin ailesiyle görüşmesi için en az bir saat kanal meşgul olurdu ki bu diğer görüşmelerin aksaması demekti. Askerin birliğinden gelene kadar gecen sürede başka konuşma bağlanamazdı numarayı düşürmek çok zordu teknik olarak, bağlantı kesildiğinde ise vatandaşın sızlanmaları daha da ileri gidilerek memurların kişilik hakları saygısızca ihlal edilirdi.

Abone daima haklıdır prensibiyle memurlar çok fazla muhatap olmazlardı ama kley’i kapattıklarında hüngür hüngür ağlarlardı.

Vatandaşla olan telefon konuşmaları kayıt altına alınamazdı o zamanlar. Ancak manuel olarak grup şefi ya da amir tarafından gerek görülürse dinlenilirdi ki kayıtlı belge olmaması çok memurun canının yanmasına neden olurdu.

Zor günlerdi onlar için, olumsuz şartlarda çalışmak. Aradan gecen onlarca yılda kitle iletişim araçlarının teknolojik gelişmesiyle birlikte telefon hizmet memurları da silinip gittiler. Her biri memleketimin bir köşesinde anılar denizinde biriktirdikleriyle birlikte.

“12560 mı,” O yeni memur olduğumda, bilemediğim ve kınama cezasıyla noktalanan valimizin ev telefonuydu.

Hep o sevgimle