Kimse hakkında dedikodu yapılmasını istemese de onsuz bir hayat da pek mümkün görünmüyor. Arkadaşlarla akşam yemeğinde, iş yerinde kahve molasında ya da aile buluşmalarında konu dönüp dolaşıp başkalarının hayatına geliyor. Üstelik dedikodu yalnızca başkasının hatalarını ya da zayıflıklarını konuşmak anlamına gelmiyor; başarılar, mutluluklar ve güzel gelişmeler de bu kapsamda değerlendirildi.
Türk Dil Kurumu, dedikoduyu “birilerini çekiştirmek ve kınamak üzerine yapılan konuşma” olarak tanımlasa da psikologlar, bu eylemin toplumsal düzen açısından işlevsel yanları olduğunu söylüyor. Toplum Psikolojisi Uzmanı Robb Willer’ın yürüttüğü deneylerde, haksızlık yapan kişiler hakkında bilgi paylaşmanın hem mağdurun korunmasına hem de paylaşanın stresinin azalmasına yardımcı olduğu belirledi.
İnsanlar tarih boyunca grup içinde birbirini tanımak ve davranışları kontrol altında tutmak için söylentilerden faydalandı. Bugün de dedikodu, bilgi paylaşmanın en kolay yollarından biri olarak sosyalleşmenin merkezinde yer alıyor. Araştırmalara göre, hayatımızın yaklaşık yüzde 80’i başkaları hakkında konuşarak geçmektedir.
Birini olumsuz bir durumdan koruma amacıyla yapılan dedikoduya “iyi niyetli dedikodu” denilmekte. Ancak bu tür bilgi paylaşımında, niyet ne kadar iyi olursa olsun sonuçların her zaman olumlu olmayabileceği vurgulanmakta. Yine de çoğu kişi, yakınını uyarmak için bu riski almakta.
Tarih boyunca dedikodu genellikle kadınlara atfedildi ancak araştırmalar, erkeklerin de en az kadınlar kadar dedikodu yaptığını göstermekte. Sohbetler ister işten ister spordan açılsın, çoğu zaman kişisel hikâyeler ve üçüncü şahıslarla ilgili konuşmalarla devam etmekte.