Hava Durumu

#Sanko Üniversitesi Hastanesi

Gaziantep Ekspres Gazetesi - Sanko Üniversitesi Hastanesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sanko Üniversitesi Hastanesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Bir Saniyede Kalp Anjiyosu Haber

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Bir Saniyede Kalp Anjiyosu

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosu yanında çağdaş teknolojiyle donanımlı teknik altyapısını da geliştirmeye devam ediyor. Radyolojik görüntüleme alanının dünyadaki son teknolojilerinden olan ve saniyede yaklaşık 4 bin kesit alabilen, dört saniyede tüm vücut taraması ve bir saniyede kalp anjiyosu yapabilen GE Revolution Apex Elite Bilgisayarlı Tomografi (BT) cihazı SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümü’nde hizmete girdi. SANKO Üniversitesi Hastanesi Radyoloji Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Ali İkidağ, “Sağlıkta çağdaş teknoloji hayat kurtarıyor” dedi. Dr. Öğr. Üyesi İkidağ, GE Revolution Apex Elite Bilgisayarlı Tomografi (BT) ilgili şu bilgileri paylaştı: “Hastanemizde hizmete alınan BT cihazımız ile tek kalp atımında yani yaklaşık bir saniye kadar kısa bir sürede Koroner (Kalp) BT Anjiografi İşlemi gerçekleştirilmektedir. Çift enerjili BT adı verilen yöntemle kalp kaslarının kanlanma özellikleri belirlenebilmektedir. Ayrıca vücuttaki tüm damar yapılarının BT anjiografi işlemleri çok kısa zaman dilimlerinde ve düşük radyasyon dozları ile gerçekleştirilmektedir.” Cihazda bulunan düşük radyasyon dozu seçenekleri ile çok düşük radyasyon dozları kullanılarak akciğer kanseri gibi önemli hastalıkların da tanınabildiğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi İkidağ, şöyle devam etti: “Cihaz, uzun süreli sigara içenlerde akciğer kanseri taraması için güvenle kullanılmaktadır. Özellikle kanser veya sistemik hastalık gibi nedenlerle sık bilgisayarlı tomografi çektirmek zorunda olan olgularda, cihazımızda bulunan düşük doz özelliği nedeniyle hastalarımızın almış olduğu radyasyon dozları önemli ölçüde azaltılmaktadır. Dört saniyede tüm vücut taraması yapabilen cihazımız, özellikle nefesini tutmada zorlanan hastalarda büyük kolaylık sağlamaktadır. Trafik kazası, yüksekten düşme gibi çoklu organ yaralanmasından kuşkulanılan ve zamana karşı bir yarış içinde olduğumuz olgularda da hız konusundaki avantajı öne çıkmaktadır.” Yapay zeka desteği Cihazın sahip olduğu yapay zeka desteği sayesinde hem hasta çekimlerinde hataların önüne geçildiğini hem de filmlerin raporlanmasında hata payını en aza indirdiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi İkidağ, “İnme olgularında erken dönemde müdahale ile beyin dokusu hasarı azaltılabilmektedir. Bu olgularda müdahale öncesinde kurtarılabilir beyin dokusunun tespit edilmesi için yapılan Perfüzyon (Dolaşım) BT incelemesi de bu cihaz ile kolaylıkla gerçekleştirilmektedir” diye konuştu.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Haber

SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi

Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mehtap Akdoğan: “Böbrek Nakli, Hastaların Yaşamında Yeni Bir Sayfa Açıyor” Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel: “Hastamızı Sağlığına Kavuşturmanın Mutluluğunu Yaşıyoruz.” B. B., “Nefroloji bölümünden doktorum Prof. Dr. Mehtap Akdoğan’ın bir süredir takipli hastasıydım. Artık sağlığıma kavuşmam için nakil olmam gerektiğini söylediğinde, biz de süreci başlattık” dedi. Yakınının bağışladığı böbrekle yaşamına yeni ve sağlıklı sayfa açan B. B., “Gerekli tetkikleri yapıp, prosedürleri tamamladık. Başarılı bir şekilde, ikimiz de sağlıklı olarak ameliyat yapıldı. Herkese çok teşekkür ediyorum” diyerek mutluluğunu dile getirdi. PROF. DR. MEHTAP AKDOĞAN SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, Nefroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehtap Akdoğan ise uzun süredir, şeker hastalığına bağlı böbrek rahatsızlığı ve yetmezliği nedeni ile takip ettikleri B.B’nin, damar yapısında da ciddi sorunlar bulunmasına rağmen çok başarılı geçen ameliyatla kendisini böbrek yetmezliğinden kurtardıklarını söyledi. Prof. Dr. Akdoğan, “Doğru ve zamanında tedavi ile hastamız çok daha sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebilecek. Böbrek nakli, hastaların yaşamında yeni bir sayfa açıyor” değerlendirmesini yaptı. DOÇ. DR. YÜCEL YÜKSEL SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, Organ Nakil Merkezi (transplANTEPSANKO) Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel de şeker (diyabet) hastalığına bağlı böbrek yetmezliği gelişen hastanın genel olarak sağlık sorunları da yaşadığına dikkat çekti. Kalp ve damar tutulumu olan hastanın ameliyatının zorlayıcı olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Yüksel, şöyle devam etti: “Hastanın ameliyattan önce çekilen tomografisinde, bacaklara giden damarlarda ciddi derecede damar sertliği belirlendi. Bu gibi durumlarda naklin yapılmama ihtimali de vardır. Hastamızı bilgilendirip, Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bülent Meşe Hocamız ile ameliyata girerek, damarların durumunu değerlendirdik. Böbrek damarını takabileceğimiz küçük bir damar alanı olduğunu tespit ederek buraya çok başarılı bir şekilde böbrek naklini gerçekleştirdik. Hastamız ameliyat sonrası altıncı gün şifa ile taburcu oldu. Tüm ekip olarak başarılı bir süreçle hastamızı sağlığına kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” DOÇ. DR. BETÜL ŞİMŞEK SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Doç. Dr. Betül Şimşek, hastanın kalp ve damar ile şeker hastalığına bağlı sorunlar yaşaması nedeniyle zorlu bir süreç geçirdiğini, bu nedenle de ameliyat sürecinde iki anestezi hekimi tarafından sürekli gözetim altına alındığını kaydetti. Hastanın ameliyattan önceki sağlık sorunlarının böbrek nakil ameliyatının hemen sonrasında çok hızlı düzelmeye başladığını anlatan Doç. Dr. Şimşek, “Bu sayede hastamızı, yoğun bakım ihtiyacı olmadan, servise çok rahat çıkarabildik” ifadelerini kullandı.

SANKO Üniversitesi Hastanesi Hekim Kadrosunu Genişletiyor Haber

SANKO Üniversitesi Hastanesi Hekim Kadrosunu Genişletiyor

SANKO Üniversitesi Hastanesi güçlü hekim kadrosunu genişletiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Necip Deniz SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. Opr. Dr. Necip deniz, 1987 yılında Gaziantep'te doğdu. İlk ve ortaokul eğitimini Gaziantep Özel Fırat Koleji'nde, lise eğitimini birincilikle girdiği Akınal Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Tıp fakültesi eğitimini 2013 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde aldı. Ardından mecburi hizmetini yapmak için Gaziantep İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezi’ne atandı. 2014 yılında İl Ambulans Servisi Başhekim Yardımcısı, 2015 yılında İl Ambulans Servisi Başhekimi olarak görev yaptı. Sonrasında Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisası için Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde çalışmaya başladı. 2021 yılında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlığı mecburi hizmeti için Gaziantep Şehitkamil Devlet Hastanesi’ne atandı. 2023 yılında İstanbul Yeditepe Üniversitesi'nde Üremeye Yardımcı Tedaviler Eğitimine (ÜYTE) başlayarak Tüp Bebek Uzmanlığı Sertifikasını aldı. Genital Estetik ve Kozmetik Jinekoloji, Cinsel Terapi, Çift Terapisi ve Danışmanlığı, Fonksiyonel Tıp Diyetisyenliği, Minimal İnvaziv Endoskopik Girişimler alanında sertifikaları bulunmaktadır. Gebelik, İnfertilite (Çocuk sahibi olamama),  Jinekolojik Hastalıklar, Menopoz, Polikistik Over Sendromu, Tüp Bebek Tedavileri, Kozmetik Jinekoloji özel ilgi alanları olan Opr. Dr. Necip Deniz, SANKO Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum Bölümü'nde hasta kabulüne başlamıştır.

Çocuk Ve Ergenlerde Yeme Bozukluğu Haber

Çocuk Ve Ergenlerde Yeme Bozukluğu

SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden Uzm. Psikolog Koçer: “Yeme bozukluğunun kilo ile ilgisi yok, çocuğun yeme tutum ve davranışındaki bozukluktur” Uzm. Psikolog Koçer, çocukta yeme sorunlarının 2-3 yaşlarında görülmeye başladığını, bu dönemin çocuklar açısından pek çok açıdan zorlu olduğunu söyledi. Bebeklerin bireyselleşip özgürlüğünü kazanmaya çalışırken aynı zamanda bakım verenden de kopmamaya çalıştığını kaydeden Uzm. Psikolog Koçer, “Ancak çocuğun bireyselleşme çabasına çocuğa bakım veren ebeveyn kızabilir, telaşlanabilir hatta suçluluk duygusu yaşayabilir” ifadelerini kullandı. Çocuk ve ebeveyn arasında “savaş ortamı” oluşabileceğini, her gün, her öğünde defalarca çocuk ve ebeveyn arasında aynı senaryonun yaşanabileceğini hatırlatan Uzm. Psikolog Koçer, “Bu gerilim gittikçe artmaya; gerilim arttıkça çocukta karşı koymalar ve çatışmalar da artmaya başlar. Buradaki çatışma çocuğun diğer davranışlarına da etki ederek tuvalet eğitimi, uyku düzeni, ebeveynle iletişimi de bu gerilimle zorluklar doğurmaya başlar” uyarısını yaptı. Yeme bozukluklarının çocukluk ve ergenlik çağında çocukların duygu, düşünce ve davranışlarını olumsuz etkileyen önemli bir bozukluk olduğuna dikkat çeken Uzm. Psikolog Koçer, şöyle devam etti: “Yeme bozukluğu görülme oranı son yıllarda artış göstermektedir. Genetik, psikolojik ve sosyal etkenlerin bir araya gelmesiyle yeme bozukluğu meydana gelebilir. Doğru tanı ve tedavi ile yeme bozuklukları tedavi edilebilmektedir. Yemeği reddetme veya ağızda bekletme, yemek seçme, bir başkası yedirmeden kendi kendine beslenim olmaması, öğün zamanları yaklaşınca kusma- ağlama- öfke patlamaları, yemek esnasında dolaşma, ayağa kalkma ve masada oturmama en sık rastlanılan sorunlardır. Çocuklarda yeme bozuklukları birçok nedenden meydana gelebilir. Alıştığı besinler harici yeni tat ve deneyimlere karşı olumsuz tutum davranış gösterebilir. Birincil bakım veren (Anne-baba-anneanne-babaanne-bakıcı) ve bebek ilişkisindeki sorunların yansıması; ebeveyndeki psikiyatrik hastalık, yeme bozukluğu var oluşu veya ebeveyn kaybı sonrası yeme bozukluğu oluşabilmektedir. Ağız, yemek borusunu etkileyen cerrahi işlem veya solunum yoluna bir şey kaçması gibi travmatik deneyim sonrası gelişebilir.” Kalp, akciğer veya farklı bir tıbbi bozukluk yaşandığında da beslenme bozukluğu ortaya çıkabileceğini vurgulayan Uzm. Psikolog Koçer, anne babalara şu önerilerde bulundu: Çocuğunuzu yemek yemesi için tehdit edip zorlamayın. Çocuğunuza sözlerinizle ve davranışlarınızla örnek olun. Çocuğunuzun bir yaşından itibaren kendi kendisine yemek yiyebilmesi için gerekirse kirlenmesini de göze alarak teşvik edin. Öğünlerde çocuğunuza alternatif seçimler sunun. İyileşmeler görebilmek adına olumlu yeme davranışlarında sosyal ödüllendirmeler verin. Çocuğunuzun belirli sevmediği besinler varsa bu konuda katı davranmayın. Kesin, tutarlı, net olun ancak davranış değişimleri için sert bir tutum göstermeyin. Öğünler için net zaman dilimleri belirleyin. Yemek zamanı televizyon karşısında ya da oyun karşısında olmak yerine masaya oturarak yedirmeye özen gösterin. Çocuğunuzun sevgi ihtiyacına doyması gerekir, öfkeyle değil pozitif duygularla yaklaşın. Bu tüm kurallar için en önemlisi tutarlı olun”. Ergenlik dönemindeki yeme bozukluğunun gelişim dönemine bağlı ve genellikle 13-14 yaşlarında daha sık görülebildiğini söyleyen Uzm. Psikolog Koçer, söyle konuştu: “Erken müdahale tedavi gidişatında çok önemli rol oynamaktadır. Ergenlik dönemi kişinin beden şekli ve kilosuna yönelik farkındalığın ve kaygının başladığı dönemdir. Yeme bozuklukları genellikle ergenlik döneminde başlamaktadır. Ebeveyn tutum ve davranışları, sosyal medyanın mükemmel beden algısı etkisi, ergenlik dönemi yaşanılan anksiyete ve depresif bozukluklar, akran zorbalığı, fiziksel veya psikolojik şiddet, cinsel taciz ve yaşanılan kayıplar gibi travmatik deneyimler; çocuğun hayır diyememe, sınır koyamama, düşünce, duygu ve ihtiyaçlarını konuşamama, ilişkilerde ve aile içerisinde gereğinden fazla sorumluluk almak gibi kişilerarası ilişkilerdeki sorun; genetik yatkınlık, klinik düzeydeki mükemmeliyetçilik, kişilik özellikler ve psikiyatrik bozukluklar da yeme bozukluğunun oluşmasındaki risk faktörlerindendir. Her ne kadar kadınlarda daha sık olduğunu düşünsek de erkeklerde görülme sıklığı son yıllarda ciddi oranda artış göstermektedir. Bu belirtileri çocuğunuzda, çevrenizde hatta kendinizde gördüğünüzü düşünüyorsanız öncelikle bir ruh sağlığı uzmanına başvurun.” Uzm. Psikolog Koçer, anne babalara konuyla ilgili önerilerini şöyle sıraladı: "Çocuğunuzun beden şekli ve kilosunu eleştirmeyin. Fazla korumacı, kontrolcü veya fazla ilgisiz davranmayın. Çocuğunuza alan bırakın. Çocuğunuzu bir başkasının çocuğuyla kıyaslamayın. Çocuğunuza rol model olun, önce kendi yemek tutum ve davranışlarınızı düzenleyin. Yiyecekleri ödül olarak kullanmayın, sosyal ödüllendirmeleri değerlendirin. Duygu, düşünce ve zorlandığı şeyleri ifade edebilmesi için çocuğunuzu destekleyin. Bu süreçte ne kadar zorlansanız da sabırlı ve sevgi ile yaklaşın. Bu tüm kurallar için en önemlisi tutarlı olun.”

Kış Aylarında Güçlü Bir Bağışıklık İçin “Altın Süt” Tüketilebilir Haber

Kış Aylarında Güçlü Bir Bağışıklık İçin “Altın Süt” Tüketilebilir

SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme Ve Diyet Uzmanı Yıldırım: “Altın Süt Soğuk Algınlığı, Öksürük Ve Uykusuzluğa İyi Geliyor” Kış aylarıyla birlikte bağışıklığın düştüğüne ve havaların soğuması ile kapalı alanlarda daha çok zaman geçirildiğine dikkat çeken Yıldırım, “Bu durumlar grip, öksürük, bronşit, soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanma riskini de artırıyor” dedi. Yıldırım, “Altın süt, bağışıklık sistemini desteklemek ve soğuk havalarda genel sağlığı iyileştirmek amacıyla tüketilen bir içecek olarak öne çıkar” ifadelerini kullandı. ALTIN SÜT Ana maddesi zerdeçal olan karışım katılan süte, verdiği renk nedeniyle “altın süt” olarak adlandırıldığını anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti: “Altın sütün içerisindeki kurkumin sayesinde hücrelerin yenilenmesine, bağışıklığı güçlendirirken kilo verilmesine yardımcı olur. Serbest radikalleri vücuttan atarak, temizler. Hamile ve emziren annelerin tüketmesi doktor onayı olmadan uygun görülmemektedir.” Malzemeleri Ve Hazırlanışı Yıldırım, altın sütün malzemeleri ve hazırlanışı ile ilgili şu bilgileri paylaştı: “Malzemeler: 2 bardak süt, 2 çay kaşığı zencefil, 2 çay kaşığı zerdeçal, 2 çay kaşığı tarçın, 1 çay kaşığı karabiber, 1 tatlı kaşığı bal, isteğe bağlı 1 çay kaşığı Hindistan cevizi yağı. Hazırlanışı: Sütü bir cezveye alın ve kısık ateşe koyun. Süt ısındıktan sonra zencefil, zerdeçal, karabiber ve tarçını ekleyin. Kaynamaya başladığında ocaktan alın. İçine bal ve isteğe bağlı olarak Hindistan cevizi yağını ekleyip sıcak bir şekilde tüketin. Son bir uyarı; mide rahatsızlıkları olanlar, tansiyon hastaları, gebeler ve alerjik sorunları olanlar tüketmemelidir. Bu tür içecekleri tüketmeden önce bir diyet uzmanı ile görüşebilirsiniz.”

Ofis Çalışanlarında Kas İskelet Sistemi Ağrılarına Dikkat Haber

Ofis Çalışanlarında Kas İskelet Sistemi Ağrılarına Dikkat

SANKO Üniversitesi Hastanesi Fizyoterapisti Nursena Kılıç: “Ofis Çalışanlarında Uzun Süre Oturmaya Bağlı Kas İskelet Sistemi Rahatsızlıklarının Görülme Sıklığı Arttı” Kılıç, “Eklem, kas, kemik, tendon, ligaman ve kıkırdak gibi dokular ile omurga ve disklerde meydana gelen rahatsızlıklar bütünüdür. Günümüzde ofis çalışanlarında bilgisayar, tablet ya da telefon kullanımının artması ve uzun süre hareketsiz oturmaya bağlı kas iskelet sistemi rahatsızlıkları da daha sık görülmektedir” dedi. En çok rastlanan sorunların bel, boyun, kalça, diz ve omuz ağrısı, kas gücü kayıpları, el bilek ağrıları ya da tuzak nöropatilerine bağlı uyuşma gibi kas iskelet sistemi yakınmaları olduğunu belirten Kılıç, şöyle devam etti: “Bununla birlikte ayakta plantar (ayak tabanı) basınç artışı ve postural (duruşa bağlı) denge bozuklukları da görülebilmektedir. Masa başında uzun süre hareketsiz kalmanın kifoz (kamburluk), lordoz (omurga düzleşmesi), skolyoz (omurga eğriliği) gibi durumlara yol açarak spinal duruş üzerinde zararlı etkilere neden olabileceği de kabul edilmektedir. Fiziksel, ergonomik (kullanışlı), psikososyal ve kişisel faktörler bu duruma katkı sağlayan risk faktörleridir. Fiziksel ve ergonomik risk faktörleri arasında mouse/klavye kullanımı gibi tekrarlayıcı hareketler, uzun süre aynı pozisyonda ekrana bakmak, bireyin fiziksel özelliklerine uygun olmayan masa ve sandalye kullanımı yer alır.” Psikososyal Risk Faktörleri Psikososyal risk faktörleri arasında iş memnuniyetsizliği, artan iş stresi, yoğun iş yükü, zaman baskısı, molaların yetersiz olmasının yer aldığını anlatan Kılıç, ileri yaş, egzersiz kapasitesinin düşük olması, sigara, obezite ya da ek sistemik ya da romatizmal hastalık gibi bireysel risk faktörlerinin de yakınmaları artıran en önemli nedenler arasında bulunduğunu kaydetti. Masa başında devamlı sabit şekilde kalmanın kalp ve solunum hızını da olumsuz etkileyerek, bireyin aerobik kapasiteleri azalttığını anımsatan Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Uzun süre hareketsizlik kişilerde kalp hızı, kan basıncı, hipotalamus-hipofiz-adrenal aks (kompleks geribildirim mekanizmalarına sahip nöroendokrin bir geçit) aktivitesi ve kortizol gibi stres hormonlarını da olumsuz etkiler. Bu nedenle fiziksel aktivite günlük yaşamın bir parçası olmalıdır. Düzenli fiziksel aktivite ile postür bozuklukları, kas ve eklem ağrıları, artroz (kireçlenme), osteoporoz, hipertansiyon, kalp ve solunum yolu hastalıkları gibi birçok hastalıktan korunabiliriz.” Masa Başında Çalışanlar İçin Neler Yapılabilir? Ofis çalışanlarına fiziksel özelliklerine uygun ergonomik düzenlemelere ek olarak düzenli egzersiz programları ve çalışma dışı fiziksel aktivite alışkanlığının kazandırılmasını kapsayan uygulamalar yapılmasının önemli olduğunu vurgulayan Kılıç, şu önerilerde bulundu: “İş yerinde masa başına oturmadan önce ya da molalarda uygulanabilecek hafif germe, ısınma ve postür egzersizleri bunların başında yer alır. Masa başında çalışmaya bağlı kas iskelet sistemi rahatsızlıkları yaşıyorsanız, Fiziksel tıp ve rehabilitasyon alanında hizmet veren uzman doktor ve fizyoterapistlerimiz ile sizin için uygun bireysel egzersiz programınızı oluşturabiliriz. Ağrısız yaşam için geç kalmayın.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.