Hava Durumu

#Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi

Gaziantep Ekspres Gazetesi - Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı Haber

Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. ÜYESİ Mustafa Yıldırım: “Ciddi bir hastalık olan kalın bağırsak kanserinin farklı tedavi seçenekleri vardır” Prof. Dr. Yıldırım, 1-31 Mart Kalın Bağırsak Farkındalık Ayı nedeniyle yaptığı açıklamada, kolon olarak da bilinen kalın bağırsağı ya da rektumu (Kalın bağırsağı anüse bağlayan son kısım) etkileyen bu kanserin, kolon ve rektal birleşiminin kısaltılmış hali olan “Kolorektal" olarak da tanımlandığını söyledi. İlk aşamada herhangi bir belirtisi olmayan kalın bağırsak kanserinin yol açacağı sorunlara değinen Prof. Dr. Yıldırım, bunları, “Karın ağrısı, bağırsak hareketlerinde değişiklik (Doku, boyut, sayı, renk vb.), dışkıda kan, zayıflama, yorgunluk hissi, nefes darlığı, vb belirtiler” olarak sıraladı. Kalın bağırsak kanserinin tespitinde birkaç test kullanıldığını belirten Prof. Dr. Yıldırım, bunları şöyle özetledi: “Kolonoskopi: Kanser şüphesinde, anüsten başlayıp kolona kadar bir tüp ile küçük bir kamera aracılığıyla hastalığa yönelik tarama işlemi olan kolonoskopi önerilmektedir. BT Kolonografi (Sanal kolonoskopi): Bu özel görüntüleme tekniğiyle kanser ve polipler aranır. Dışkıda Kan Testi: Bu testler, genellikle dışkı örneklerinde kan olup olmadığını kontrol etmek için yapılır. Kanser ya da polipler kanamaya sebep olabildiğinden bu testler mevcut kanamaların tespitinde yardımcı olur. Sigmoidoskopi: Kolonoskopiye benzer bir işlemdir. Kolonun tamamına değil sadece son kısmına bakılır.” Kalın bağırsak kanseri türlerinin genelinde kullanılan tedavi yöntemlerine değinen Prof. Dr. Yıldırım, “Tedavi yöntemleri arasında kolon ya da rektumdaki kanserli bölümün çıkarılmasına yönelik ameliyat, kanser hücrelerini öldüren ya da büyümelerini durdurmaya yönelik ilaçların kullanıldığı kemoterapi, radyasyon tedavisi ve hedefe yönelik yeni tedavi teknikleri bulunmaktadır” ifadelerine kullandı. Prof. Dr. Yıldırım, bu hastalığın tedavisinde, az bir oranda da olsa kanserin büyümesini durdurmaya yönelik, vücudun bağışıklık sistemiyle birlikte çalışan ilaçların kullanıldığı immünoterapinin de uygulandığına dikkat çekti. “Kanser taraması önemli” Kalın bağırsak ve rektumda kanser taramasının, belirtileri ya da kansere dönüşebilecek polip adı verilen oluşumları kontrol etmek amacıyla yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti: “Taramaya başlamak için 45 yaş önerilir. Bu kansere yakalanma riski yüksek olanlar taramaya daha erken yaşlarda başlamalıdır. Ailesinde kalın bağırsak kanseri öyküsü olan, ‘Crohn hastalığı’ ya da ‘ülseratif kolit’ diye isimlendirilen kalın bağırsak hastalıklarına sahip bireyler, yüksek risk grubundadır. Yapılan taramalar herhangi bir semptom görülmeyen ya da kanser düşünülmesini gerektirecek nedeni olmayanlara yapılır. Böylece poliplerin kansere dönüşmeden bulunması, çıkarılması ya da kanserin büyümeden, yayılmadan ya da herhangi bir soruna neden olmadan, erkenden tespiti amaçlanır.” Yapılacak kanser taramalarına ilişkin testlerin sıklığının, bu kanserin riski ile yapılacak teste göre değişeceğinin altını çizen Prof. Dr. Yıldırım, “Kalın bağırsak kanseri riski yüksek kişiler daha sık tarama testleri ve kolonoskopi yaptırmalıdır” şeklinde konuştu.

Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı Haber

Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üyesi Mustafa Yıldırım: “Ciddi Bir Hastalık Olan Kalın Bağırsak Kanserinin Farklı Tedavi Seçenekleri Vardır”  Prof. Dr. Yıldırım, 1-31 Mart Kalın Bağırsak Farkındalık Ayı nedeniyle yaptığı açıklamada, kolon olarak da bilinen kalın bağırsağı ya da rektumu (Kalın bağırsağı anüse bağlayan son kısım) etkileyen bu kanserin, kolon ve rektal birleşiminin kısaltılmış hali olan “Kolorektal" olarak da tanımlandığını söyledi. İlk aşamada herhangi bir belirtisi olmayan kalın bağırsak kanserinin yol açacağı sorunlara değinen Prof. Dr. Yıldırım, bunları, “Karın ağrısı, bağırsak hareketlerinde değişiklik (Doku, boyut, sayı, renk vb.), dışkıda kan, zayıflama, yorgunluk hissi, nefes darlığı, vb belirtiler” olarak sıraladı.  TEŞHİSİ Kalın bağırsak kanserinin tespitinde birkaç test kullanıldığını belirten Prof. Dr. Yıldırım, bunları şöyle özetledi: “1. Kolonoskopi: Kanser şüphesinde, anüsten başlayıp kolona kadar bir tüp ile küçük bir kamera aracılığıyla hastalığa yönelik tarama işlemi olan kolonoskopi önerilmektedir. 2. BT Kolonografi (Sanal kolonoskopi): Bu özel görüntüleme tekniğiyle kanser ve polipler aranır. 3. Dışkıda Kan Testi: Bu testler, çoğunlukla dışkı örneklerinde kan olup olmadığını kontrol etmek için yapılır. Kanser ya da polipler kanamaya sebep olabildiğinden bu testler mevcut kanamaların tespitinde yardımcı olur. 4. Sigmoidoskopi: Kolonoskopiye benzer bir işlemdir. Kolonun tamamına değil sadece son kısmına bakılır.” TEDAVİSİ Kalın bağırsak kanseri türlerinin çoğunda kullanılan tedavi yöntemlerine değinen Prof. Dr. Yıldırım, “Tedavi yöntemleri arasında kolon ya da rektumdaki kanserli bölümün çıkarılmasına yönelik ameliyat, kanser hücrelerini öldüren ya da büyümelerini durdurmaya yönelik ilaçların kullanıldığı kemoterapi, radyasyon tedavisi ve hedefe yönelik yeni tedavi teknikleri bulunmaktadır” ifadelerine kullandı. Prof. Dr. Yıldırım, bu hastalığın tedavisinde, az bir oranda da olsa kanserin büyümesini durdurmaya yönelik, vücudun bağışıklık sistemiyle birlikte çalışan ilaçların kullanıldığı immünoterapinin de uygulandığına dikkat çekti. KANSER TARAMASI ÖNEMLİ Kalın bağırsak ve rektumda kanser taramasının, belirtileri ya da kansere dönüşebilecek polip adı verilen oluşumları kontrol etmek amacıyla yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Yıldırım, şöyle devam etti: “Taramaya başlamak için 45 yaş önerilir. Bu kansere yakalanma riski yüksek olanlar taramaya daha erken yaşlarda başlamalıdır. Ailesinde kalın bağırsak kanseri öyküsü olan, ‘Crohn hastalığı’ ya da ‘ülseratif kolit’ diye isimlendirilen kalın bağırsak hastalıklarına sahip bireyler, yüksek risk grubundadır. Yapılan taramalar herhangi bir semptom görülmeyen ya da kanser düşünülmesini gerektirecek nedeni olmayanlara yapılır. Böylece poliplerin kansere dönüşmeden bulunması, çıkarılması ya da kanserin büyümeden, yayılmadan ya da herhangi bir soruna neden olmadan, erkenden tespiti amaçlanır.”  Yapılacak kanser taramalarına ilişkin testlerin sıklığının, bu kanserin riski ile yapılacak teste göre değişeceğinin altını çizen Prof. Dr. Yıldırım, “Kalın bağırsak kanseri riski yüksek kişiler daha sık tarama testleri ve kolonoskopi yaptırmalıdır” şeklinde konuştu.

Romatolojik Hastalıklarda Anamnez Ve Fizik Muayene Kursu Haber

Romatolojik Hastalıklarda Anamnez Ve Fizik Muayene Kursu

SANKO Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık: “Son yıllarda fizik muayenenin önemi ihmal edilmektedir” Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, sempozyumda yaptığı konuşmada; son yıllarda fizik muayenenin öneminin ihmal edildiği ve bunun artarak devam etmesinin tıbbın geleceği adına kaygı verici olduğunu söyledi. Hikaye alma ve fizik muayenenin tıp sanatının en önemli parçası olduğunu belirten Prof. Dr. Kısacık, “Hikaye alma ve fizik muayeneyi en iyi şekilde yapmaya özen gösterilmesi gerekmektedir” dedi. İki oturum şeklinde yapılan sempozyumda romatizmal muayenenin teorik süreçleri ve farklı romatizmal hastalıklara sahip hastaların muayenesine ilişkin konular anlatıldı. Sempozyuma konuşmacı olarak katılan, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Süleyman Serdar Koca ise fizik muayenenin her hasta için bir bütün olarak yapılması gerektiği ve ihtiyaç halinde tekrarlamak gerektiğine değindi. Ayrıca iyi hikaye alma, fizik muayene doğru test isteme, gereksiz tetkikten sakınmanın maddi tasarrufu da beraberinde getireceğine dikkat çekti. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Doç. Dr. Servet Yolbaş da gerek diğer hastalıklar gerekse romatolojik hastalıklarda fizik muayene ve hikaye almanın diğer hiçbir tanı yöntemiyle mukayese edilemeyecek kadar önemli olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Bünyamin Kısacık öncülüğünde SANKO Üniversitesi Hastanesi Anadolu Toplantı Salonunda düzenlenen sempozyuma, iç hastalıkları uzmanları ve asistanları ile tıp fakültesi öğrencileri yoğun ilgi gösterdi. (FA-LO-Y)

12 Mart Dünya Glokom Günü Haber

12 Mart Dünya Glokom Günü

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Pelin Özyol, 40 yaş üstü kişilerde glokomun (göz tansiyonu) erken tanı ve tedavinin olmadığı durumda kalıcı görme kaybına yol açabileceğini kaydetti. 12 Mart Dünya Glokom Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Özyol, glokomu; göz içi basıncının artmasından kaynaklı ortaya çıkan ve göz sinirinde beliren yıpranma olarak tanımladı. Glokomun göz içindeki sıvının yeterince dışarı atılamadığı durumlarda ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Özyol, şu bilgileri verdi: “Göz içi sıvısı gerektiği kadar dışarıya atılamadığında göz içindeki basınç artarak, görmemizi sağlayan sinir hücrelerini tahribata uğratır. Bu durumda göz siniri hücreleri zarara uğrayarak, göz çevresinden merkezine doğru görme kaybı yaşanmaya başlar. Basınçta belirgin artış olmadan da yapısal nedenlerle göz içi basıncına hassas olan gözlerde aynı olayın gerçekleşmesi mümkündür. Hücrelerin tümü öldüğü zaman kalıcı total (bütünsel) görme kaybı oluşur.” GLOKOMUN GÖRÜLME YAŞLARI Glokomun 40 yaş üzeri gizli ilerleyen bir hastalık olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özyol, “Özellikle genetik yatkınlık nedeniyle ailesinde glokom hastalığı öyküsü olanlar, yüksek dereceli miyop hastalar, diyabeti olan hastalar ve gözüne darbe alan hastalar glokom açısından risk taşır” ifadelerini kullandı. TEDAVİ SEÇENEKLERİ İlaç, lazer ya da cerrahi olarak hastalığa müdahale edilebileceğini anımsatan Prof. Dr. Özyol, tedavi konusunda şu bilgileri paylaştı: “Gizli ve sinsi ilerleyen glokomun erken teşhis ve tedavisi için özellikle 40 yaş üstü kişiler rutin göz muayenesi yaptırmalıdır. Glokomun oluşumu gözün yapısı, birtakım göz hastalıkları ya da göze alınan darbelere bağlı olabilir. Erken teşhis konduktan sonra tedaviyle görme kaybını engellemek mümkündür.”

Romatizma Hastaları Kışa Hazır Mı? Haber

Romatizma Hastaları Kışa Hazır Mı?

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi, Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, romatizma hastalarının hem hastalığın kendisi hem de kullandıkları ilaçlar nedeniyle yaşamlarına çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Kısacık,” Romatoloji hastalarında düzenli poliklinik takibi, kilo kontrolü, düzenli egzersiz, sigarayı bırakmanın yanı sıra, takip eden romatoloji uzmanı tarafından önerilecek vitaminler ve mineraller tedavinin başarısını artırmaktadır” dedi. Kış aylarının soğuk ve enfeksiyonların çok görüldüğü bir dönem olması nedeniyle romatizma hastaları için daha da önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kısacık, romatoloji hastalarına şu önerilerde bulundu: “1. Sıcakta Kalın: Soğuk havalarda eklemlerdeki katılık artış gösterir, ayrıca bağ doku romatizmalarında ellerde renk değişikliği artar. Bu yüzden gerek evde gerekse dışarıda sıcak olmalıyız. 2. Egzersiz: Çoğu hastamızın en sık yaptığı egzersiz olan açık alan yürüyüşlerini kışın yapmadıklarını/yapamadıklarını görüyoruz. Bu durum eklem katılığını artırmaktadır. Bu yüzden ev içi germe egzersizleri yapılabilir. Bilmiyorum demeyin lütfen internette bir dakika içerisinde yüzlerce germe egzersizi karşınıza çıkmakta. Hiç bulamazsanız önerilerimin de olduğu YouTube kanalımdan bu egzersizlere ulaşabilirsiniz. 3. En Kritik Öneri Beslenme: Burada bir noktaya özellikle dikkat çekmek isterim; beslenmeden kastımız asla bol bol kalori alıp kilo alalım değil. Balık, zeytinyağı, taze meyve sebze, ceviz gibi faydalı kuruyemişler çok önemli. Buna ilave olarak C vitamini içeren meyveler hiç unutulmamalı. 4. Sıvı Tüketimini İhmal Etmeyelim Lütfen: Kış aylarında soğuğun etkisiyle sıvı tüketimi genellikle azalmaktadır. Ancak sıvı tüketimi ve sıvı dengesi hastalığın kontrolü açısından büyük önem taşımaktadır. 5. Hava Durumu Takibi: Hava durumu takibi önemli çünkü romatizma hastalarında kemik erimesi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden karlı ve buzlu havalarda kayıp düşmemek gerekiyor. Bu konu çok önemli lütfen aklımızda tutalım. 6. Kullanılan İlaçlar: Verdiğimiz ilaçların birçoğu vücut direncimizde kısmen zafiyet oluşturmakta. Bu yüzden ateşli enfeksiyon durumlarında bazı ilaçların kullanımına ara vermek gerekebilir. Bu durumlarda tedavinizi takip eden doktorunuzla irtibata geçmenizi öneririm. 7. Düzenli Poliklinik Kontrolü: Hastalığınızı takip eden romatoloji uzmanının sizi bilmesi ve tanıması çok önemli. Çünkü hastada görülecek değişiklikler büyük önem taşımaktadır. Takip eden doktorun kontrol için önerdiği sürelerine uymak önemlidir. Gerek hastalık şiddeti gerekse ilaçlar nedeniyle gelişebilecek yan etkiler açısından lütfen düzenli kontrolleri ihmal etmeyelim.”  

Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı Haber

Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Elbeyli, ülkemizde ve dünyada akciğer kanserinin görülme sıklığının çok yaygın olduğunu söyledi. Prof. Dr. Elbeyli, 1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada “Kontrolsüz bir şekilde hava yolunu ve keseciklerini örten dokunun büyüyerek, işlevsel ve anatomik deformasyona uğraması olarak tanımlanan akciğer kanseri, erkeklerde hemen hemen ilk sırada, kadınlarda ise her yıl bir üst sırada kendine yer bulmaktadır” dedi. Akciğer kanserinin; tütün mamulleri, sanayi gazları, tehlikeli gazlar, çevre kirliliği, hava kirliliği, genetik faktörler ve beslenme bozuklukları gibi nedenlerden kaynaklandığına dikkat çeken Prof. Dr. Elbeyli, “En sık karşılaşılan belirtileri nefeste daralma, göğüste ağrı, öksürük, kilo verme, iştah kaybı, bir takım normal fonksiyonlarda azalma ya da bozulma” ifadelerini kullandı. Tanıda Patoloji Önemli Akciğer kanseri tanısında patolojinin büyük önem taşıdığını kaydeden Prof. Dr. Elbeyli, “Akciğer kanseri şüphesi varsa öncelik histo-patolojik tanı koymaktır. Tanı konulduktan sonra hastalığın evresini belirlenmeli ve tedavi şekli değerlendirilerek, tedavi belirlenmeli, buna göre planlama yapılmalıdır” diye konuştu. Tedavi Tıpta hastalığın değil, hastanın değerlendirilmesinin önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Elbeyli, her hastanın ayrı ayrı değerlendirilerek, planlamanın o doğrultuda yapılmasının önemine değindi. Akciğerde kötü huylu bir sorunla karşılaşılması durumunda öncelikle yapılabiliyorsa ilk sırada cerrahi tedavinin olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Elbeyli, tümörün tamamının temizlenerek çıkarılmasının hayatı kurtaran hatta yaşam süresini uzatan en etkili yöntem olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Elbeyli, “Patolojik tanı ile hastalıkla ilgili doğru evreleme yapılarak, erken evrede cerrahi yöntemle bu hastalara tedavi şansı sunulabilir. Bu da hastanın hayatını kurtararak, uzatabilecek bir seçenektir” diyerek sözlerini tamamladı.

Geçmeyen Boğaz Ağrısı, Birçok Hastalığın Habercisi Olabilir Haber

Geçmeyen Boğaz Ağrısı, Birçok Hastalığın Habercisi Olabilir

SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, geçmeyen boğaz ağrılarının birçok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi. “Strep A, İnfluenza (Grip), Soğuk Algınlığı (Nezle) gibi enfeksiyonlar, uzun süre ve bazen şiddetli boğaz ağrılarına neden olabilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, bu hastalıklara yönelik bilgiler paylaştı. Strep A Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Strep A, bademcik ve yutağın akut bakteriyel enfeksiyonudur. Bakteriler içinde en sık etken A grubu beta hemolitik streptokok (AGBHS) olan S. pyogenes’tir. Bu yüzden halk arasında Strep A enfeksiyonu olarak bilinir” dedi. Gelişmekte olan ülkelerde Strep A sıklığının gelişmiş ülkelere göre 5-10 kat fazla olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, şöyle devam etti: “Strep A yakın temas, solunum yolu ve cilt lezyonlarından bulaşabilir. Kuluçka süresi 2-4 gündür. Hastalık ani başlar. Ateş 38º C’nin üzerindedir. Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, baş ağrısı, halsizlik, kas ve karın ağrısı, bulantı, kusma, boyunda ağrılı lenf bezleri görülebilir. Zamanında tedavi edilmeyen ve yeterli tedavi almayan hastalarda akut romatizmal ateş (ARA) ve akut glomerulonefrit (böbreklerdeki küçük filtrelerin iltihaplanması) komplikasyonları gelişebilir. Tanıda hastanın klinik görünümü (Ateş, öksürük olmaması, boyunda büyümüş lenf bezleri, bademciklerin büyümesi ve hastanın yaşının 3-14 yaş arası olması) ve hızlı antijen testi kullanılır.” Tedavisi Strep A tedavisinde penisilin alerjisi yoksa ilk seçeneğin penisilin olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, şunları kaydetti: “Tek doz benzatin penisilin G, kas içine yapılır. Beraberinde semptomatik tedavi verilir. Penisilin alerjisi beklenmese dahi, bu tedaviyi acil müdahale yapılabilecek bir merkezde uygulamak ve hastayı 30 dakika gözlem altında tutmak önerilir. Korunmada genel hijyen kurallarına dikkat edilmeli, kalabalık yaşanan yerlerde havalandırmanın iyi olması sağlanmalıdır.” İnfluenza (Grip) Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, gribin yüksek ateş, baş ağrısı, öksürük, yaygın kas ağrısıyla seyreden, burun, boğaz, üst solunum yolları bazen de akciğerleri tutan, salgınlar yapabilen bir enfeksiyon hastalığı olduğuna dikkat çekti. Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Grip, influenza virüsünün neden olduğu, genellikle yıl içerisinde sonbahar ve kış aylarında daha sık görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Bu virüs, her yıl belirli sayıda insanı etkiler ve hastalanmasına neden olur” ifadelerine yer verdi. Belirtileri Grip belirtilerinin virüsün vücuda girmesinden sonraki 1-3 gün içerisinde ortaya çıktığının altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, bu belirtileri şöyle sıraladı: “Ateş yükselir (38° C ve üzeri) ve titreme görülür, bunlara baş ve karın ağrısı eşlik eder. Kuru öksürük yanında eklem ve boğaz ağrıları, iştahsızlık, burun akıntısı, hapşırma da görülebilir. Çocuklarda bu duruma kusma ve ishal eşlik edebilir, küçük çocuklarda dikkat edilmesi gereken ek belirti huzursuzluk, iştahsızlık ve uyku halidir.” Belirtilerin hastanın günlük işlerini etkileyecek düzeye ulaşabileceğinin altını çizen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, “Halsizlik grip geçtikten sonra bile birkaç hafta devam edebilir. Şikâyetler genellikle 7 gün sürer, ilk 2-3 gün içerisinde şiddetlenir ve sonrasında düzelme başlar ancak iyileşme süresi 1-2 haftaya kadar da uzayabilir” diye konuştu. Soğuk Algınlığı Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, nezlenin burun akıntısı, aksırık, boğaz ağrısı ve genellikle hafif bir baş ağrısının eşlik ettiği bir enfeksiyon hastalığı olduğunu anımsattı. “Bu belirtilere öksürük, iştahsızlık, halsizlik ve nadir olarak ateş eklenebilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tanrıverdi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu hastalığa yaklaşık 200 farklı virüs etken olur. Hastalığın en sık nedeni rinovirüslerdir. İnsanlarda en sık rastlanan enfeksiyon hastalıklarından biri olan soğuk algınlığı, sonbahar ve kış aylarında sık görülür. Yetişkinler yılda 2-3, çocuklar 6-12 defa hastalığa yakalanabilirler. Damlacık yoluyla doğrudan veya kontamine yüzeylerden dolaylı temasla bulaş olur. Semptomatik tedavi yapılır. Ağrı kesiciler ve ateş düşürücüler kullanılır. Antibiyotikler kullanılmaz. Erişkinlerde birinci kuşak antihistaminikler, dekonjestanlar denenebilir. En iyi destek tedavisi bol sıvı tüketmek ve istirahat etmektir. El yıkama ve antiseptik kullanımı virüs yayılımını azaltır. Eldiven ve maske kullanılabilir.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.