Parti Meclisi’ne tabandan seçilerek değil, Genel Başkan’ın torpiliyle “cinsiyet” kotasından giren Bekâroğlu, CHP’li sıfatıyla verdiği ilk demeçte,
“CHP’nin dindar kesimle barışması için başörtülü milletvekili de olmalı” demiş!
CHP’nin ve solcuların dindar kesimle bir sorunu yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Solcuların sorunu, dini siyasal çıkarları ve ideolojik amaçları için kullanan inanç tacirleri iledir!
CHP’nin ana gövdesini oluşturan laik kesim, İslamiyet’i çağdaş uygarlık değerleriyle harmanlayıp dünyevileştirerek yaşayan bir büyük halk topluluğudur. Laikleri din karşıtı gibi göstermeye çalışmak, şeriat özlemcisi çevrelerin işidir.
“CHP döneminde camiler ahır yapıldı, ezan yasaklandı, Kuran yakıldı!” propagandası, Türkiye gericiliğinin devrimcilere yönelik geleneksel kara çalma yöntemidir.
**
Türkiye’de namaz kıldığı için kimse öldürülmemiştir. Ama oruç tutmadığı için öldürülen gençler vardır!
Ne yazık ki CHP’nin bugünkü tepe yöneticileri de gericiliğin kara propagandasından etkilenmiş görünüyor…
Örnek mi?
Cumhuriyet karşıtlarının saçma sapan savlarını ciddiye alan Kemal Kılıçdaroğlu, çoğu zaman devrimcilere sırt çevirerek dincilerin oyun alanında siyaset yapmayı yeğliyor. Bu taktikle “dindar kesim”e şirin görünüp sağcılardan oy alabileceğini düşünüyor…
Sürekli geri tepen ve yenilgi üstüne yenilgi getiren ve bu sığ anlayışta ayak diretmenin partiye ne yararı olabilir?
**
Cumhuriyet Devrimi’ne yönelik radikal eleştirileriyle tanınan Mehmet Bekâroğlu’nun,
şimdi bu “laik” partide politika yapmak istemesi nasıl bir çelişkidir?
**
Ama daha da anlaşılmaz olanı, bugüne değin kendisine AKP argümanlarıyla saldıran bir İslamcıya, CHP’nin bu denli kolay kucak açabilmesidir!
**
Öyle anlaşılıyor ki, değişen Bekâroğlu değil CHP’dir!
Çünkü CHP’de bir gün bile üyeliği bulunmayan Bekâroğlu’nu Parti Meclisi’ne sokup, sonra da Genel Başkan Yardımcılığı koltuğuna oturtanlar, o partinin kurmaylarıdır!
**
Böyle bir durum, ancak Türkiye’de görülebilecek bir aymazlık ve siyasal omurgasızlık örneğidir!
**
AKP’yle dincilik yolunda yarış başladı
Bu alanın gerçek sahipleri başkasının tapulu malında gecekondu kurduracak mı göreceğiz.
BAKIŞ AÇILARI
Çeşit çeşit göreceler vardır bir olguya türlü türlü görüş belirtmek olasıdır.
Yani bir ekmekçi önünde sıra beklerken bile rastlayacağımız çeşitli görüşler.
Bu bağlamda bir alıntıyı paylaşmak istedim:
**
Klasik tepki: "Sıraya geç kardeşim."
Neoklasik tepki: "Şeker kardeşiim sıraya geçiver."
Realist tepki: "Sıra var."
Sürrealist tepki: "Sallandıracaksın bunlardan ikisini Kızılay da bak bir daha yapabiliyorlar mı?"
Romantik tepki: "Beyefendi galiba sırayı görmediniz."
Modern tepki: "Efendim insanımız eğitimsiz. Halbuki Avrupa da..."
Postmodern tepki: "Sırana geç lan ayı!"
Uzlaşımcı tepki: "Acelesi olmasa öne geçmezdi, üzmeyin garibi..."
Devrimci tepki: "Altyapı sorunları çözülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca herkes hizaya gelecek."
Kaderci tepki: "İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? Kısmetse hepimizin işi görülür."
Felsefeci (septik kuşkucu) tepki: "Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi? Öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir."
Kantçı tepki: "Efendim, algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa, adam yok olur."
Kötümser varoluşçu tepki: "Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adam da ölecek."
İyimser varoluşcu tepki: "Sıkmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor."
Hümanist tepki: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince, aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz."