Pırıl pırıl yıldızlı bir akşam, beton yığınlarından uzakta ve doğa ile iç içesiniz.
Uzanmışsınız toprağa ve gözleriniz gökyüzüne kenetli
Kafanız bom boş. Yalnızca anı yaşıyorsunuz.
Belki yıldızlarla konuşuyorsunuz.
O an bir yıldız kaydı.
Ne dilediniz?
Kendinize hayırlı eş, iş ve sofralarınıza bereket mi?
Yoksa ülkemize, dünyaya ve dünya insanına barış ve sevgi mi?
/
Kişinin insan yani belki de tam böyle anlarda ortaya çıkıyordur.
Bireysel huzurun içinde yaşarken, dünya insanını, kavgayı, açlığı, susuzluğu düşündüğünde...
“Benim ülkem, benim insanım ne durumda?”, diye kendisine sorduğunda…
/
Dünyanın her yerinden acı haber var: kıtlık ve ölüm.
İnsan ölüyor, dünya ölüyor.
Ülkem terörle savaşıyor. Her gün şehit haberi ile güne açıyor gözlerini, insanımın içi yanıyor.
Ülkemin dört yanından çakal sürüleri teröre çıra yakıyor. Ülkem aciz kalsın, yıkılsın ki, Türkiye’ye sahip olsunlar. Yüzlerce yıllık amaçlarına ulaşsınlar. Zor…
Zor günlerden geçiyoruz.
/
Dün gece Afyon mühimmat deposu patladı haberi acıya acı kattı, şehide şehit.
Duyarlı her Türk vatandaşının içi yandı, uykuları kaçtı. Son günlerde şehit olan askerlerimize yenileri eklenmişti.
Ama sokakta bazı insanlar,
Sosyal paylaşım sitelerinde birçok insan ve özellikle kadınlar, memleket güllük gülistanlık, acısızmış gibi duyarsız tavırlarda. Bireysel acılarını, bireysel aşklarını, giyim kuşamlarını, ne yiyip içtiklerini yazıyor ve paylaşıyorlar. En düzgün makyajlı resimleri de elbette yazının yanında.
Toplumsal acının içinde kişilerin bu denli bireysel paylaşımlarda bulunması nasıl bir duygu/duygusuzluk?
Bizler, “komşu açken uyunmaz”, “Komşu muhtaçken hacca gidilmez”, öğretisiyle yetiştirilen ulustuk. Ne oldu bize?
Merhametiniz, vicdanınız kopartılıp bir kenara mı atıldı? İnsan yanınız mı köreltildi?
Yaşadığınız toprağa, altında özgürce nefes aldığınız bayrağa, vatanınıza, ulusunuza duyarsız kalacak kadar.
Bu vatan, bu bayrak, bu ulus, bu ülkede yaşayan herkesin!
Cicili bicili resimleriniz, kuş sütsüz masalarınız sizde kalsın, kulaklarınızı sese verin…
Sevgiyle