Rüşvet, ülkemizde hoşgörüyle karşılanan ama aslında hiç de etik olmayan, çok ayıp bir iş. Ne var ki, biz yurttaşlar rüşvete Osmanlıdan beri özendirilmişizdir.

Hümayun, kadılara maaşlarını ödeyemeyecek hale gelince, onlar da ihtiyaçlarını rüşvetle karşılar olmuşlardı.

Cumhuriyetle birlikte, Atatürk ile İnönü dönemlerinde rüşvetin köküne kibrit suyu sıkıldı. Ne var ki bu yaman köftehor, sonraki koskoca iki cumhur babamız tarafından yeniden hortlatıldı.

Demirel de, Özal da maaşlarının artırılmamasına sızlanan memurlar için “Benim memurum işini bilir,” demedi mi?

Eee, memuru, müdürü rüşvet alır da geride kalanları durur mu?

***

Bir yazar arkadaşımın tapuda işi vardır. Eskiden verilen bir vekâletname gerekir. Arkadaşım, bunun kopyasını emaneten alabilmek için Müdür Yardımcısına başvurur. Müdür Yardımcısı zamanın en dürüst tapucusu Küçük Arif’tir.

“Olmaz,” der. “Yasaya uyun değil.

Arkadaşım kara kara düşünerek tapudan çıkarken tanıdık bir emlakçıyla karşılaşır.

“Hayırdır? Karadeniz’de…”

“Durum böyleyken böyle.”

“O iş kolay, sen hademeye 5 lira ver, vekâletnamen elinde.”

O zamanın 5 lirası, şimdinin olsa olsa 10 lirası. Bu parayı arkadaşım hademeye seve seve verir. Vekaletname 5 dakika sonra gerçekten elindedir.

Arkadaşım vekaletnamenin fotokopisini çıkartıp hemen getireceğini söyler. Hademe “Gerek yok,” der. “Aslı da senin olsun.”

Beş liralık bir rüşvetin bile nelere muktedir olduğunu görüyorsunuz.

***

73 yılında taksitle bir Renault almıştım. Taksitleri ödemede zorlanınca arabayı “dama”lattırarak taksiye çıkmaya başladım. Ne var ki piyasa taksiye onca çok doymuş ki, sabah ezanı piyasa yapmaya çıksan yine havanı alıyorsun.

Böyle günlerin bir karanlık sabahında kısmet aramak için yola çıktım. Yok yok yok. Sonunda kısmet olarak karşıma bir trafik polisi çıktı. Canım trafik polisim bana ceza yazmak istemiyordu.

“At bir çorba parası da git,” dedi. Ah, olsa vermez miydim?

Veremeyeceğimi anlayan memur rüşvette indirim yaptı:

“Bir paket sigara parası ver bari.”

Ne yazık ki o kadarı da yoktu.

“Bir tek sigara da mı yok?”

Yoktu. Yoksulluk o sırada bana sigarayı bile bıraktırmıştı.

O memura o rüşveti veremediğime hâlâ üzülürüm.

***

Rüşveti almanın da vermenin de suç olduğunu bile bile bir rüşvet verdim ki, anımsadıkça sevinirim.

Bin lira vererek özel bir dişçiye bir takım protez yaptırmıştım. Protez iş görür hale getirilememişti. Bir ay kadar gidip geldikten sonra öfkeyle kalkıp zararla oturmuştum. Onca para verdiğim protezi dişçinin masasına bırakıp çıkmıştım.

Doğru Devlet Hastanesine gittim. “Vezneye 35 lira yatırmam” söylendi. Yatırdım. Protezimin ölçüsü alındı.

“Bir ay sonra mı gelirsin, pazartesi mi?” diye sordu babacan Diş Tabibi. Bir ayı kim bekler. Elbette “pazartesi olsun” isterdim. O zaman bir kilo taze Gaziantep fıstığı almalısın.”

“Memnuniyetle,” deyip çıktım. Bir yerine iki kilo taze Gaziantep fıstığı aldım. “Birini orada cümbür cemaat yerler, birini de evine götürür” diye düşünmüştüm.

Ölçü-mölçü derken 5 gün sonra dişim ağzımdaydı.

İnanın Bin lira ödediğimden çok da iyi yapılmıştı 35 liralık protezim. Yani diyeceğim şu ki, Gaziler caddesinde paranızla rezil olacağınıza, dişinizle ilgili sorununuz varsa, sigortanızı değerlendirerek Devlet Hastanelerine başvurun.

***

Bu yıl da fıstık zamanı geldi. O babacan Doktora teşekkür etmek için bir kilo daha fıstık alıp ziyaretine gitmeyi düşünüyordum. Kötü bir haber aldım. Canım doktorum yaşamını yitirmişmiş.

Işıklar içinde yatsın.