Burada anlatmak istediğim kendi dedem değil önderimizin bıraktığı mirasdan payına düşeni alan cumhuriyetimizin ilk öğretmenlerinden birkaçının bakış açısını kendi gözlemlerimle kaleme almaktır.
Evet, o çok özel bir insandı. Kendisi öğretmen olmakla kalmamış o zamanda bütün baskılara rağmen iki kız evladının da öğretmen olması için elinden gelen çabayı göstermişti.
Ben onun emeklilik zamanında doğduğum için öğretmenlik hayatını bilmem ama o eşsiz insan her fırsatta her zaman öğretmenlik yaşamını, öğrencilerini ve ne şartlar altında eğitim yaptırdığını bizlere bıkmadan usanmadan anlattı. O da bir eğitim ve öğretim sevdalısıydı. Şimdi o günleri yaşamış gibi biliyorum. Cumhuriyet bayramındaki törenleri, köy okullarındaki öğrencileri nasıl tarladan ya da saklandıkları yerden tek tek topladığını anlatırdı hep. Anlatmakla kalmaz ilerlemiş yaşına rağmen benim ve kardeşlerimin eğitimi için bilgilerini bize aktarırdı.
Önderimizin yolundaydı. Bana ilk öğrettiği istiklal marşımız ve önderimizin gençliğe hitabesiydi. Bu iki güzel eseri bana ezberletene kadar günlerce uğraşmış. Sadece ezberletmekle kalmamış cümle ve dizelerin anlamını da öğretmişti.
“Sizler bu memleketin ne şartlar altında kazanıldığını yaşamadınız ki bilesiniz, bu memleket çok zor ve acı günler yaşadı. Şimdi bu güzel vatan da barış içinde yaşıyorsanız Atatürk’ü çok iyi tanımanız lazım. Onu tanımak için de gençlere nasıl seslendiğini bilmeniz öğrenmeniz lazım” derdi hep.
Hiç boş konuşmaz, konuştuğu zaman da öğüt ve kısa hikâyeler den örnekler vererek anlatırdı. Kimseyi kırmaz, okul dersleri dışında hayata dair anlatımları da olurdu.
Devam edecek