İnsanı en çok yaralayan şey, varlığının yok sayılmasıdır. Birisi sizi görmezden geldiğinde sadece size değil, taşıdığınız bütün anlamlara sırtını döner. Duygunuzu, emeğinizi, zekânızı, sorumluluğunuzu yok sayar. En çok da sizin dünyaya kattığınız anlamı görmezden gelir.

Görülmek insanın en temel ihtiyacıdır. Bir bakış, bir teşekkür, bir selam; varlığımızın kabul edildiğinin küçük ama güçlü işaretidir. Ama o işaretler eksik kaldığında, insan içten içe öfkeye boğulur. Çünkü görmezden gelinmek, bir anlamda silinmektir.

Toplumda, işte, ilişkilerde, ailede… Hiç fark etmez. Yok sayıldığınızda içten içe ‘’Ben yok muyum? Benim değerim bu kadar mı?’’ sorusu çığlık gibi yükselir içinizden, öfke sessiz bir kırgınlığa dönüşür.

Kimi insanlar susar, içine atar. Kimi haykırır, bağırır. Ama ortak payda şudur: Yok sayılmak, insanın ruhunu inciten en derin ihlallerden biridir.
Oysa insanın tek isteği çok basittir: Var sayılmak. Duygusu ciddiye alınsın, fikri hesaba katılsın, emeği görmezden gelinmesin. Bir kalbin, bir zihnin, bir ruhun orada olduğu fark edilsin.

Unutmayın:

Birini yok saydığınızda sadece onu değil, onun içindeki bütün evreni reddetmiş olursunuz. Ve o evren öfkeyle, kırgınlıkla kapanır. Görmezden geldiğiniz her şey, bir gün sizin yokluğunuza dönüşür.