Güzel Yazarım şöyle bir ileti yollamış:
“Kandilli Kız Lisesindeki Edebiyat Öğretmenim, bir kompozisyonumun kenarına “bu kadar duygusallık hoş değil,” gibi bir şeyler yazmıştı. Sonra bir gün de beni sınıfta ağlatmıştı. Ardından da “gözyaşları kutsaldır öyle orta yerde ağlanmaz” demez mi?
O gün bugündür gözyaşlarımı gizli akıtırım. Herkes benim taş gibi olduğumu sanır. O edebiyat öğretmeni yüzünden fen’e kaçtım.
Yıllar sonra bir gün, bir lise yemeğinde o öğretmene gidip: “Öğretmenlik formasyonu olmayanların öğretmenlik yapması haksızlık” dedim.
Dedim ama benim hayatımın yönünü değiştirdikten sonra neye yaradı bilmem.”
***
Duygusallığın neresi kötü bilemem. Katı olmak daha mı iyi? Ağlamanın kime ne zararı var? İnsanlar ağlayarak rahatlamıyorlar mı?
Bebeler doğar doğmaz viyaklamaya başlamaz mı? Onlar ne kadar iyi viyaklarsa biz, “Maşallah, ne güzel bağırıyor! Sağlıklı bir bebe bu!” diye sevinmez miyiz?
Çocukların en büyük silahıdır ağlamak. İstediklerini elde edinceye kadar kıyametleri kopartırcasına ağlarlar da, yine de sineye çeker bunu analar.
Kadınların da iyi silahları olduğu ileri sürülür ağlamanın. Hiçbir erkek yoktur ki, kadınının ağlamasını göz ardı edebilsin. Evet, edenler vardır mutluk ama onları adamdan saymamak gerek.
“Sen ağlama, ben ağlarım , ağlama ben sana kıyamam…” diye şarkı sözleri yazarken bile ağlamanın güzelliğine vurgu yapmış olmaz mıyız?
***
Bir de “Erkekler ağlamaz,..” derler. Hiç de inanasım yok buna. Tv’de izlencenin duygusal bir yerinde, elindeyse tut bakalım gözyaşlarını. Neden yalan söyleyeyim, ben kimi zaman höyküre höyküre ağlarım.
Kederimden ya da sevincimden de ağladığım olur.
Siz ona buna bakmayın. Ağlamak gibisi var mı?
Yok, yok elbette ama…
Ağlamayı da zenaat haline getirmemek gerek.
Zira yüzüne söylemesek bile zırıl zırıl ağlayanları pek sevmez insanlar. Sanki kendileri hiç ağlamazlarmış gibi…