Avrupa Birliği (AB), son yıllarda küresel finansal sistemin en kırılgan noktalarından biri haline gelen kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusuna karşı kararlı bir mücadele yürütüyor. Bu mücadelenin temel taşını ise “Kara Para Aklama ile Mücadele Direktifleri” (Anti-Money Laundering Directives – AMLD) oluşturuyor. Her yeni direktif, bir öncekine göre daha kapsamlı, daha sıkı ve daha şeffaf bir finansal mimari kurma hedefiyle tasarlanıyor. AB’nin bu alandaki stratejisi artık sadece suç gelirlerinin takibini değil, aynı zamanda finansal sistemin bütünsel güvenliğini ve toplumsal adaletin korunmasını da merkeze alıyor.

Finansal Suçlara Karşı Ortak Avrupa Tutumu

Avrupa Birliği’nin kara para aklama ile mücadelesi, 1991 yılında yürürlüğe giren ilk Kara Para Aklama Direktifi (1. AMLD) ile başlamıştı. O dönemde hedef, özellikle uyuşturucu ticaretinden elde edilen yasa dışı gelirlerin finansal sisteme sızmasını önlemekti. Ancak finans piyasalarının serbestleşmesi, dijital teknolojilerin yaygınlaşması ve sınır ötesi para akışlarının hızlanması, bu suçun boyutunu da küresel ölçekte büyüttü.

AB, bu nedenle 2., 3., 4., 5. ve 6. Kara Para Aklama Direktifleriyle mücadele araçlarını sürekli geliştirdi. Her yeni direktif, yeni tehditlere uyum sağlayan bir düzenleme mantığı taşıyor. Örneğin, 4. AML Direktifi (2015/849), finansal kuruluşların yanı sıra gayrimenkul, kumarhane, avukatlık ve muhasebe gibi sektörleri de kapsama alarak yükümlü kurum sayısını genişletti.

5. AML Direktifi (2018/843) ise sanal para birimleri, ön ödemeli kartlar ve anonim şirket yapıları gibi yeni risk alanlarını hedef aldı. Bu düzenleme ile dijital finans ekosistemine dâhil olan kripto varlık hizmet sağlayıcıları, artık müşteri tanıma (KYC) ve işlem raporlama yükümlülükleri altında faaliyet göstermeye başladı.

Son olarak 6. AML Direktifi (2018/1673), kara para aklama suçunun tanımını genişleterek yalnızca suçu işleyenleri değil, suça katkı sağlayan veya kolaylaştıran kişileri de cezai sorumluluk kapsamına aldı. Bu adım, özellikle uluslararası şirket yapıları üzerinden gerçekleştirilen karmaşık finansal manipülasyonların tespiti için büyük bir ilerleme olarak değerlendiriliyor.

Yeni Dönem: Avrupa Kara Para Aklama Otoritesi (AMLA)

AB’nin 2021’den itibaren geliştirdiği yeni stratejinin en dikkat çekici adımı, Avrupa Kara Para Aklama Otoritesi (AMLA) adlı bağımsız bir kurumun kurulması oldu. Merkezi Frankfurt’ta olacak bu yeni otorite, 2026 itibarıyla faaliyete geçecek. AMLA’nın temel misyonu, üye devletlerdeki finansal denetim otoriteleri arasında koordinasyonu sağlamak, yüksek riskli finansal kuruluşlar üzerinde doğrudan denetim yapmak ve Avrupa çapında yeknesak bir uygulama zemini oluşturmak.
Bugüne kadar kara para aklama ile mücadelede temel sorunlardan biri, üye ülkelerin farklı uygulama ve yaptırım politikalarıydı. Örneğin, Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerde sıkı denetim mekanizmaları yürürlükteyken, bazı küçük üye ülkelerde bu mekanizmalar zayıf kalmıştı. AMLA, bu parçalı yapıyı ortadan kaldırarak finansal suçlara karşı tek Avrupa standardı oluşturmayı hedefliyor.

Bu yeni otorite, AB’nin dijital finansal sistemine ilişkin gözetim kapasitesini de artıracak. Kripto varlıklar, dijital bankacılık işlemleri ve fintech uygulamaları üzerindeki denetim ağı genişleyecek. Böylece, AB’nin “dijital euro” vizyonu da daha sağlam bir güvenlik altyapısına oturmuş olacak.

Şeffaflık Ekonomisinin Yükselişi

Kara para aklama ile mücadele direktiflerinin en önemli dayanak noktası, “faydalı sahiplik” (beneficial ownership) kavramı. Bu kavram, bir şirketin ya da varlığın arkasında gerçekte kimin bulunduğunu şeffaf biçimde ortaya koymayı amaçlıyor. 5. AML Direktifi ile birlikte üye ülkeler, kendi ulusal faydalı sahiplik kayıtlarını oluşturmakla yükümlü hale geldi.
Ancak Avrupa Adalet Divanı’nın 2022’de aldığı bir karar, bu kayıtların tamamen kamuya açık olmasının kişisel verilerin korunması açısından sakıncalar doğurabileceğini belirtti. Bu karar, “şeffaflık” ile “mahremiyet” arasındaki dengenin yeniden tartışılmasına yol açtı. AB, yeni dönemde bu dengeyi koruyarak hem bireylerin özel hayatına saygı göstermeyi hem de suç gelirlerinin gizlenmesini önlemeyi hedefliyor.

Finansal sistemin şeffaflaşması, sadece suç önleme aracı değil, aynı zamanda adil rekabetin teminatı olarak da görülüyor. Vergi cennetleri, anonim offshore hesaplar veya zincirleme şirket yapıları aracılığıyla yapılan vergi kaçakçılığı, dürüst işletmelerin rekabet gücünü zayıflatıyor. AB’nin politikası, bu yapıları kayıt altına alarak piyasada eşit koşulların tesis edilmesini sağlamayı amaçlıyor.

Türkiye ve Diğer Ülkeler İçin Etkileri

AB’nin kara para aklama ile mücadele politikaları, yalnızca üye ülkeleri değil, Birlik ile ticaret ve finansal ilişki içinde olan tüm ülkeleri etkiliyor. Türkiye de bu bağlamda FATF (Mali Eylem Görev Gücü) standartlarına uyum sürecini hızlandırarak AB mevzuatıyla paralel bir yasal çerçeve oluşturmaya çalışıyor. Özellikle MASAK’ın (Mali Suçları Araştırma Kurulu) son yıllarda geliştirdiği dijital izleme sistemleri ve risk bazlı analiz modelleri, AB’nin direktifleriyle aynı yönde ilerliyor.
Bu süreçte, Türk finans kuruluşlarının AB ile bilgi değişimi ve uyum standartlarını yakından takip etmesi büyük önem taşıyor. Aksi halde, finansal kurumların “yüksek riskli bölge” kategorisine alınması hem sermaye girişlerini hem de uluslararası kredi ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.

Sonuç: Güven, Şeffaflık ve Ortak Sorumluluk

Avrupa Birliği’nin kara para aklama ile mücadele direktifleri, sadece finansal suçlarla değil, aynı zamanda kurumsal ahlak ve toplumsal güven kavramlarıyla da doğrudan ilgilidir. Çünkü para aklama yalnızca bir ekonomik suistimal değil, aynı zamanda sosyal adaleti zedeleyen, yolsuzlukla mücadeleyi zorlaştıran bir olgudur.

AB, bu alandaki reformlarıyla finansal sistemini yalnızca daha güvenli değil, aynı zamanda etik ve sürdürülebilir hale getirmeye çalışıyor. Gelecekte AMLA’nın faaliyete geçmesiyle birlikte, Avrupa finans piyasaları küresel ölçekte daha yüksek bir güven standardına ulaşacak.

Son tahlilde, kara para aklama ile mücadele yalnızca bir regülasyon meselesi değil; finansal şeffaflığın, demokratik hesap verebilirliğin ve hukukun üstünlüğünün birlikte yaşatıldığı bir değerler sistemi meselesidir. Avrupa Birliği bu konuda kararlı bir adım atarken, dünya genelinde de benzer bir “temiz finans kültürü” nün yayılması artık bir zorunluluk haline geliyor.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar