Toplumların gerçek medeniyet seviyesi, yaşlılarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Çünkü yaşlılık; ömrün yorgunluğu, bedenin sessizleştiği, hatıraların ise daha gür bir sesle konuşmaya başladığı bir dönemdir. Bu dönemde bir insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey, şefkat ve hatırlanmaktır.

Bizim kültürümüzde yaşlıya bakmak sadece bir görev değil; bir gönül borcu, bir vefa imtihanıdır. Yıllarca çocuklarının üstünü örten eller, bir ömür boyu çalışma yükünü sırtında taşıyan omuzlar, hayatın ağır yükünü çekmiş bedenler…
Onlara gösterilen her saygı, aslında insanın kendi vicdanına gösterdiği saygıdır. Yüzyıllardır Anadolu’nun her köşesinde şu söz dolaşır: “Yaşlısına sahip çıkmayan, bereket bulamaz.” Kimileri bunu bir dini öğüt olarak söyler, kimileri bir hayat deneyimi olarak aktarır.

Halk arasında, “Yaşlısına bakmayanın cennete girmesi zor olur” şeklinde inanışlar da vardır. Bu, insanların yaşlı bakımını kutsal bir sorumluluk olarak görmesinden doğan bir söz, bir uyarıdır. Aslında verilen mesaj açıktır: İnsanın merhameti, davranışlarıyla ölçülür.

Bugün modern hayat, yaşlıları bir kenara itme eğilimine sahip. Hızlı yaşayan toplumlarda yaşlının sözü ‘eskimiş’, tecrübesi ‘geçersiz’, ihtiyaçları ise ‘yük’ gibi görülüyor. Oysa yaşlılar yük değil; hayatın hafızasıdır. Bir an durup düşünelim:

Bize bugün sıcak bir yuva bırakan kimdi? Biz çocukken örselenmemek için arkamızda duran kimdi? Aç kalmayalım, üşümeyelim diye ter döken kimdi? İşte bu soruların her birine verilecek tek cevap vardır: Yaşlılarımız.
Bu yüzden yaşlıya bakmak, sevapların belki de en sessiz ama en derin olanıdır. Kimsenin görmediği yerde, sadece Allah ile kulun arasında yaşanan bir iyiliktir. Onun elinden tutmak, bir çift gözün içindeki huzuru görmek; insanın kendi kalbine iyi gelir.

Eskiden köylerde bir oda toprak gözde yaşanırdı. Evler küçüktü, imkânlar sınırlıydı ama gönüller bugünkünden daha genişti. Bir tabak yemek yetti mi herkes doyardı; bir odanın sıcaklığı tüm aileyi sarardı. O yokluk zamanlarında bile yaşlısını dışlamayan, aksine baş köşeye oturtan bir nesil vardı.

Çünkü bilirlerdi ki bereket, büyüklerin duasındadır. Unutmayalım: Bugün onların günü…Yarın ise bizim. Yaşlısına sahip çıkan toplum, geleceğini korur. Çünkü vefa, sadece geçmişe duyulan saygı değil; geleceğe bırakılan en güçlü mirastır.
Gençler…Unutmayın, bugün omuzlarınızda taşıdığınız güç bir gün zayıflayacak, adımlarınız ağırlaşacak. İşte o gün sizi anlayacak olan, bugün sizlerin nasıl davrandığıdır. Yaşlılara gösterdiğiniz saygı, aslında kendi geleceğinize ektiğiniz tohumdur.

Büyüklerin duası, insanın hayatındaki en sağlam sigortadır. Bir gün onların yerine geçeceğinizi hiç aklınızdan çıkarmayın; çünkü zaman kimseyi es geçmez. Yaşlıya merhamet, insanı büyütür; saygı ise insanı adam eder.