Mademki yaşıyoruz, hayattayız!

O halde elimizde olanların – büyük küçük demeden – kıymetini bilmeliyiz. Bilmek mecburiyetindeyiz.

 

***

 

Peder rahmetlik – o zamanın şartları gereği olmalı – yolda paslı bir çivi görse, üşenmeden eğilir o çiviyi alır, evde bir duvar deliğine sokar, ‘bir gün bir şeye gerek olur’ derdi.

Ve gün gelir o çivi bir yerlerde bir şekilde kullanılırdı.

***

Birkaç gün önce her sabah olduğu gibi gazete alamaya gidiyordum. Yürüdüğüm yerde gözüme bir beş kuruşçuk ilişti. Almak için duraklar gibi oldum. Sonra kendi kendime “boş ver yürü yoluna” dedim.

Gazete almaya da giderken yanıma, ancak bir gazete parası alırım, onu da niye öyle yaparım bilmiyorum.

***

Dün yine gazete almak için çıktım evden. Yine yanıma bir gazete parası aldım. Ancak bu defa yanıma aldığım para 25lik, 10luk ve 5lik. Bayie yaklaştığımda cebimden parayı çıkartırken 5 kuruşu düştü.

Bulamadım.

Bu hikâyede şuraya varmak istiyorum. Belki pek uymayacak amma, ‘düşmanın karıncaysa dahi onu küçük görme’

Yani elimizdeki var olanların kıymetini bilelim. Bunun ne gereği var demeyelim.

Burada anlatmak istediğim üç beş gün evvel yolda gördüğüm beş kuruşçuğu niye almadığım değil. Yeri düştüğünde o beş kuruşun dahi insana büyük bir servet niteliğinde değerinde olabileceğini anlatmak.

Elimizde olanların kıymetini bilelim. Bu küçük ne önemi var demeyelim. Paslı bir çiviyse dahi atmayalım. Bir gün mutlaka bir yerlere bir şekilde gerek olur…