Dün bir arkadaşın ziyaretime geldi, sağ olsun.

Bizim yaşta ki insanların sohbet ne olur? Biraz siyasetten konuştuk, biraz güncel olaylardan bahsettik. Aile içi çekişmelerden; torunlardan, kızlardan, oğlanlardan, gelinlerden, damatlardan…

Gençlik yıllarımızda, olduğu gibi; içimizi yakan gençlik ateşiyle “şu kıza ölüyorum yav…” diyecek halimiz yok ya.

 ***

 Sohbetimiz sırasında konu gelinden, damattan açıldı.

Vay anam vay. Meğersem elde neler varmış?

Arkadaşım bir arkadaşının ilginç bir hikâyesini anlattı. İnanın ağzım bir karış açık hayretler içinde dinledim.

Ve inanır mısınız, çocuklarıma gönülden teşekkür ettim. 

 ***

 Bahsedilen arkadaş bir bürokrat…

Ankara da yaşıyor.

İki sene kadar evvel oğlunu evermiş, oğlan kariyer sahibi iyi bir kimya mühendisi imiş. Baba bu evliliğe pek onay vermemiş.  Çünkü kızın ailesindeki kendilerine uymayan bazı değişik davranışlardan dolayı, oğlunun, aileye uyum sağlayamayacağını, mutlu olamayacağını düşünerek karşı çıkmış. Fakat oğlunun da önüne geçememiş. Gönül bu “şuna da konar buna da konar” demiş. Demiş demesine de korktuğu da başına gelmiş. 

Kızın ailesi bazı olaylarla oğlanın anasını babasını düğüne gelmeyecek hale getirmiş. Tabi ananın babanın olmadığı bir düğünde hısım akrabanın ne işi var diyerek kimse de gitmemiş.

Ve oğlan anadan babadan, hısım akrabadan kopuk bir düzen kurmuş mutluymuş.

 ***

 Bana göre bu kopukluk pekte ‘istenmeyen evlilikten’ kaynaklanan bir kopukluk olmasa gerek. Çünkü oğlan üniversiteyi bitirdiğinde baba oğluna hediye olarak bir araba almış. Bu araba sekiz dokuz ay oğlanın kapısının önünde durmuş da bu arabayı babam aldı diyerek arabaya elini sürmemiş. Her ne hikmetse.

Daha sonra arabayı küçük kardeşi almış. 

 ***

 Bir süre sonra bu genç adamın bir çocuğu olmuş. Babasına mesaj çekerek bir çocuğunun olduğun olduğunu bildirmiş ve çocuğun fotoğrafını göndermiş telefonla.

***

 Ana baba haliyle pek sevinmişler. Neticede dede nine olmuşlar. Bu sevinçle de atlayıp Antep’e gelmişler.

Ananın elinde tam bir altın, babanın elinde tam bir altın, torunlarına takacaklar ve aradaki husumet – neyse bilmiyorum – giderilecek.

 ***

 Ana baba çocuklarının evlerini dahi bilmiyorlar. Uçaktan inince doğrudan doğruya adam kız kardeşinin evine gidiyor. Yani oğlanın halasına. Oradan da telefon ederek “oğlum biz Antep’teyiz. Halanlara indik gel bizi al.” Oğlan, “ben o halamlara gelmem siz falanca yere gelin ben sizi oradan alayım.” 

Hayda!...

“Oğlum biz buraya senin için geldik. Halandan eniştenden ayıp olur. Beş dakika çık, ondan sonra gidelim.” 

“Hayır, ben oraya gelmem.”

Adam “şeytana lanet” demiş ve oğlunun dediği gibi onunla buluşarak, oğlunun evine gitmiş altınlarını takmışlar.

 ***

 Bu adamla karısı Gaziantep’te üç gün kalmışlar. Bu üç günü, üç bacısın da birer gün kalarak geçirmişler…

 ***

 Bana da kimse kusura kalmasın, “böyle evlat olmaz olsun demek” kalıyor.

Görüldüğü gibi elde neler, ne problemler var…