Değerli Farkındalıkseverler,

Profesyonel koç olduğumdan beri “wisdom business”ın, yani “bilgelik işlerinin” nasıl işlediğini anlamaya odaklandım. Herkesin bir fikrinin olduğu bir alan burası. Önce kitapçılara girdim, bir takım kaynaklar alıp okumaya başlayayım, biraz fikir edineyim diye. Yüzlerce kaynak, raflar dolusu yazılmış kitap var. Hangisinin doğru referans olacağını bilemediğim için çoğu kez kitapçıdan elim boş çıktım. Allahtan profesyonel koçluk sertifikamı, konusunda ehil bir okuldan aldım da buradaki hocalarımın ve meslektaşlarımın önerdiği kitapları okuyarak başladım. Ve bir kitap diğerini kovaladı. Hala okuyorum ve her geçen gün okuma listem genişliyor. Çünkü bu “bilgelik” meselesinde farkındalığım arttı. Kendim yorum katabilmeye ve doğru kaynakları tespit edebilmeye başladım.

“Bilgelik” dünyası bilgi kirliliğinin çok yoğun olduğu bir alan. Şifa dağıtan, insanları zengin edeceğini garanti eden, kariyerinde sıçratma yaptıracağının sözünü veren bir çok kişi mevcut. Ve hepsi aynı jargonu kullanıyorlar. Çekim yasası, anda kalmak, akışta kalmak, geçmişe takılmamak, gelecekle ilgili tasalanmamak.

Bu ifadeler son derece önemli ve kayda değer. Eğer içi doldurulursa.

Şu ana kadar yaklaşık 200 saat koçluk yaptım. 200 saat boyunca insanları dinledim. Ne istediklerini anlatıp durdular bana. Hepsi hayatlarına çekmek istedikleri dileklerinden bahsettiler. “Ah, keşke yapabilsem!” veya “Çok istiyorum, ama yapamıyorum!” gibi cümlelerle başlayan görüşmelerdi bunların hepsi. Onlar anlatırken ben hem onları dinledim, hem kendimi dinledim. Kendi yaptıklarımı, gerçekleştirdiğim hayallerimi düşündüm. Ve gerçekleştiremediğim hiç bir hayalim olmadığını fark ettim. Müşterilerim kendi gerçekleştiremedikleri hayallerini anlatırken benim gerçekleştirdiğim tüm hayallerim tek tek geçti gözümün önünden. Sonra düşünmeye başladım. Ben bunu nasıl yaptım?

Çekim yasasıyla yaptım.

Çekim yasası kısaca şu: “Olduğun halin” daha fazlasını çekiyorsun, evren bunu sana veriyor. Buradaki “olmak” kelimesine dikkat edin lütfen. “İstediğin” veya “dilediğin” şeyin değil, “olduğun” halin fazlasını çekiyorsun evrenden.

Bir örnekle anlatayım;

Üniversiteden mezun olup İstanbul’da işe başladım. 4 yıl çalıştım. Her çalıştığım yıl, buradaki iş ortamının bana hitap etmediğinin daha fazla farkına vardım. Zira benim değerlerim, performansın ve etik çalışma kültürünün hakim olduğu, fikir ve insan çeşitliliğinin hoş karşılandığı ve seyahat özgürlüğünün olduğu bir ortamdı. Türkiye’deki çalışma ortamı her ne kadar bu değerlerimden bazılarını beslese de benim için son derece önemli olan etik kültür ve fikir çeşitliliğini beslemiyordu. O noktada “kalbi” kararımı verdim. Bir süre Türkiye dışında yaşamaya niyet ettim. Ve o andan itibaren, ruhen olduğum ortamdan koptum. Bu kopuş, negatif bir kopuş, küsüş veya bitiş değil; sadece  “ruhunuzun gitmek istediğiniz yere bedeninizden evvel gitmesi”  durumu. Bunu yaşadığımı çok net hatırlıyorum. Kalbi kararımı verdikten sonra, Türkiye’de kalan günlerimdeki zamanımın tamamını, yurt dışında bir iş bulmaya odakladım. Ve arayışa başladıktan 1 yıl sonra Avusturya’ya yerleşmiştim. Ve öyle bir işe başlamıştım ki, performans, etik, fikri ve insani çeşitliliği kucaklayan ve %100 seyahat ettiğim bir ortama girdim. Geriye dönüp baktığımda o dönem, yaşamdan haz almaya başladığım periyodun başlangıcıydı diyebilirim.

Bunun yanında yaşamımda diğer bir çok hayalimi de aynı şekilde gerçekleştirdim. Yani ruhumu, bedenimden evvel gitmek istediğim yere gönderdim. Ve sonrasında elimdeki tüm kaynakları kullanarak bedenimi de ruhumun olduğu yere taşıdım.

Anlatırken karnımda kelebekler uçuştu!

Bir nevi trans hali.

Ben yaşamımda tüm bu hayallerimi gerçekleştirirken etrafımdan da bir sürü soru ve yorum aldım.

Türkiye’de aldığım sorulardan birkaçını paylaşayım:

• Bu yaşta (yani evlenme yaşında) Türkiye’yi bırakıp yurt dışına yerleşmek riskli değil mi?

• Türkiye’ye küstün mü?

• Bu memlekette yaşanmaz zaten, çok iyi yapıyorsun gitmekle!


Yurt dışına gittiğimde orada aldığım birkaç soru ve yorum ise şöyleydi:

• Buraya evlenmeye mi geldin? (Nedense herkes benim evlenmeme kafayı takmış durumdaydı.)

• Buraya pasaport almaya mı geldin?

• Hiç Türk’e benzemiyorsun, gayet modernsin.

İnanın bu soruların ve yorumların hiç biri beni zerre ilgilendirmedi.

Zira ben ne Türkiye’den kaçıyordum, ne evlenmeye çalışıyordum. Tek meselem, değerlerimi onore edeceğim bir yaşam yaratmaktı.

Yarattım da.

Çekim yasası kısaca şu:

Ne iseniz onu çekersiniz. Ne isterseniz değil.

Sevgiyle,

Faydalanabileceğiniz Kaynaklar:

1. Düşünce Gücüyle Tedavi / Louise Hay
2. Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler / Haemin Sunim