İlişkiler, iki insanın birbirini yüceltmesi, değer katması, birlikte büyümesi gereken bir yolculuktur. Oysa bazen, farkında olmadan ya da bilerek, bu yolculuk aşağılamalarla zehirlenir. Küçük düşürücü sözler, değersiz hissettirilen davranışlar, alaycı bakışlar… Kimi zaman ‘’şaka’’ adı altında, kimi zaman ‘’sana ayna tutuyorum’’ bahanesiyle yapılan bu hareketler, insanın ruhunu kemiren görünmez yaralara dönüşür.

Aşağılanmak, sadece bir anlık kırgınlık yaratmaz; özgüveni sarsar, kimliğe saldırır. İnsanı ‘’Ben gerçekten değersiz miyim?’’ sorusunun içine çeker. İlişkide sürekli aşağılanan kişi, bir süre sonra kendini ifade etmeyi bırakır, sesini kısar, hatta varlığını geri çeker. Çünkü bilir ki her söylediği şey, karşı tarafta alay konusu olacak ya da küçümsenecektir.

Psikolojide ‘’mikro saldırılar’’ denilen bu davranış biçimleri, aslında ilişkinin en sessiz katilidir. Büyük bir kavga değil belki ama her gün azar azar verilen bu zehir, en derin yaraları bırakır. Ve çoğu zaman, aşağılayan kişi bunun farkında bile değildir; çünkü kendi egosunu parlatmak için karşısındakini küçültmeyi alışkanlık haline getirmiştir.

Oysa gerçek sevgi, karşındakini küçülterek değil, büyüterek kendini gösterir. İnsanın varlığını hafifsemek, onu değersiz hissettirmek, ‘’ seni seviyorum’’ kelimesini her gün boşa düşürür. Çünkü sevgi, aşağılama ile yan yana yaşayamaz.
Unutulmamalıdır ki, bir ilişkide sürekli aşağılanmak aslında yalnızca sevgisizliğin değil, saygısızlığın da göstergesidir. Ve saygının olmadığı yerde ne güven kalır, ne huzur.

Sevgi adı altında aşağılanmayı kabul etmek, kendine ihanettir. Sevmek yüceltir, büyütür, iyileştirir. Eğer bir ilişkide sürekli küçülüyorsan, aslında sevilen değil, tüketilensin.

‘’Sevgi, insanı yüceltir; küçültüyorsa, o sevgi değildir.’’ Mevlana.