Bu Cumartesi GASED buluşmamızda haftanın konusu “Şiir”di. Geçen hafta Taze emekli Edebiyat Öğretmeni Mehmet Beşlioğlu, şiirin ne olduğunu, eski ustalardan alıntılar yaparak anlatmıştı.

Bu hafta da öbür arkadaşlar düşüncelerini dile getirdiler. Bir çok tanımdan sonra başladığımız yere geldik. Işıklar içinde yatası Salah Birsel ustamızın dediği gibi: Şiir ne değildir ki…

Es geçmeyeyim, Beşlioğlu dostumuz bu hafta da kültürün ne olduğunu enine boyuna ölçtü biçti. Biz GASED üyeleri şanslıydık. Bu bilgilerden daha çok insan yararlanabilmeli.

Cumartesilerimizi şiirle, sanatla güzelleştiren Başkanımız Kemal Kemal Polat’ın gösterdiği olağanüstü çabaları da unutmamamız gerek.

***

Yeri geldiğini düşünerek haddim olmayarak şiir üstüne biraz ahkâm kesmek istiyorum.

Şair olabilmek için önce şiirin ne olduğunu öğrenmek gerek. Gerçi şiirin ne olduğunu hiç kimse tam anlamıyla öğrenebilme şansına sahip olmamış.

Şiir bir okyanustur kanımca. Bizler ağzımızla kuş tutsak da bir kaşık içebiliriz, şiir okyanusundaki büyük sudan. Keşke o kadarını içebilme şansımız da olabilse çoğumuzun…

Şiirin ne olduğunu en azından sezebilmek için durmadan okumak gerek. Bırakın durmadan okumayı, hiç okumuyor benim güzel şairlerim.

Kendi şiirlerini mi?.. Evet onları bol bol okuyorlar. Hem de yalnızca kendi kendilerine değil, önlerine gelen herkese…

***

Tanıdığım bir şair vardı. Şiirini çöpçülere, eskicilere, dahası dilencilere bile okurdu. Gedikli şiir dinleyicileri oluşmuştu dilencilerden. Bir şiir dinlerse az da olsa sadaka alacağını bilerek gelirlerdi paralı şiir dinleyicileri ona.

Bunlar dişlerini biraz sıkabilirlerse, biraz daha fazla sadaka kopartma şansına sahip olduklarının bilincinceydiler.

Bazı açıkgöz dilenciler vardı ki, onlar şiir dinlemek için şairimize gelirken kulaklarını pamukla tıkarlardı. Şiir dinliyormuş gibi gözlerini şaire diker, hülyalara dalarlardı. Böylece daha çok sadaka kopartır, sevinerek giderlerdi.

Aşağılamıyorum, o tür insanlara da şiir okumanın güzel bir yanı olmalı… Ancak bunu niçin yaptığına bakmalı. Şiirini dinleyecek kimse bulamadığı için bunu yapıyorsa, onun şiiri üzerine biraz düşünmek gerek.

***

Elbette ki her şiir kitabı çıkartan şair değildir. Ama her şiir kitabı çıkartan biraz katildir. Çünkü bir kitabın yayımlanması için birden çok ağcın katli gerekmektedir.

İnsan önce şiirlerinin kitapta toplanmaya hak kazandığına kendisini inandırması gerek. Bunu yapamıyorsa yurduna, insana, mavi dünyaya hainlik ediyor demektir.

Şair olabilmek için yaşadığın coğrafyada şiir söylemiş olan gelmiş geçmiş şairlerin şiirini bileceksin. En çok da çağdaş şairlere kulak vereceksin.

Bu şairler ne diyorlar? Nasıl diyorlar, bunu çözmeye çalışacaksın. İlkin şunun ayırımına varacaksın: Her şairin bir söylemi olması gerekiyor…

Barak türkücüleri “Barak ağzı”yla türküler söylerler. Yeni bir beste bulmalarına gerek yoktur. Onların kalıp müziği her türlü sözü kulağa ezgi olarak getirir.

Arabın yaleli de öyledir. Uydur uydur söyle, yeter ki “yalel”e benzesin.

Arabesk de öyle. Yeter ki içinde acı olsun.

Ama şiir bunu götürmez. Her şairin her şeyden önce kendine özgü bir söylem bulmasını gerektirir şiir. Seni okurken şiirin altındaki imzaya bakmaya gerek görmemeli okurun. “Bu şiir şu şairin” diyebilmeli.

***

Şair olabilmek için yaşadığın coğrafyanın şairlerine bakman da yetmez. Dünya şairlerine de dikeceksin gözlerini. Ne yapıp edecek, arayıp bulacaksın, okuyacaksın dünya şairlerini.

Çin’de şiir artık nasıl söyleniyor? Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Güney Afrika Cumhuriyetinde, Arabistan’da şairler şiiri nasıl yazıyorlar?

Bütün bunları merak edip, üzerine eğilmediğin sürece senin yazdıkların şiir olamayacak olamayacaktır… O zaman boşuna zamanını harcama bu işle uğraşarak.

Bu öğüdü şiir yazma heveslilerine verdiğimi sanmayın. Önce kendime veriyorum. Biline… Çünkü ben de şair olmak istiyorum!

Şiirin ne olduğuna dair en güzel yanıtı Salah Birsel ustamız vermiştir: “Şiir ne değildir ki?..”

Ben de “Şiir Nasıl Yazılır, Şair Nasıl Olunur?” adlı yapıtımı şöyle bitirmiştim.  Epeyce uzun olan bu şiir oyun’u internetten bulup okuyabilirsiniz.

“Şimdiii, gelelim sona; sokalım gerçeği aymazların gözüne:

Nasıl ki üç dolarla beş euro etmezse  sekiz Türk lirası

üç ölçü beş uyakla

şiir yazılabileceği de gelmesin akla.

Bir de şu var mutlaka sözün sonuna eklenmeli:

kimilerine göre şiir para etmez çocuğum

Evet, ama unutma ki şiiri satın almaya

güç de yetmez çocuğum.”