Halinden, anlar anlar ne anlar?
Göstermelik, yüzünde yalancıktan bir acıma duygusu oluşur…
O kadar!
Var mı? “Yok, arkadaş yanılıyorsun, pekte dediğin gibi değil” diyebilen bir yiğit?
Hiç sanmıyorum…
Hemen her gün çeşitli zamanlarda ve çeşitli kanallarda:
“Hani denir ya; “ağlamayan bebeğe meme verilmez” diye..
Düşünün, canını verecek kadar sevdiği çocuğunu ağlamadığı halde, acıkmıştır diye tatlı uykusundan uyanarak meme veren bir ana…
Bebek ağlamalı, ana tatlı uykusundan uyanarak sokrana sokrana canını verecek kadar sevdiği yavrusuna meme vermeli…
Yaşamları boyunca böyle bir kısıtlamayla hayatları, yaşamları zindana döndürülene 65 yaş ve üstü insanlar ağlaşıyorlar…
Bir yetkilide…
Tatlı uykusundan uyanarak “al zıkkım emesin” diye bebeğe meme veren ana misali…
Şunlara biraz daha hürriyet demiyor!
İçimizde birkaç kendini bilmezin dışında…
Kurallara harfiyen uyan, uymaya çalışan 65 yaş ve üstü biz yaşamları kısıtlanmış garibanlara el uzatılsın…
Şu günlerde mevsim gereği güneş doğduğu andan battığı ana kadar cayır cayır yakarken…
Günün en cehennemi sıcağında bu masum insanlara böyle bir cefayı nasıl reva görüyorsunuz?
Sabahleyin saat sekiz gibi…
Evden çıkıp gazete bayiinden bir gazete alıp dönmem taş çatlasa 10-12 dakika sürüyor…
Elim yüreğim üzerinde; bir görevli: “ dur bakalım, ihtiyar. Sen bu saatle dışarıda ne geziyorsun, senin bu saatte dışarıya çıkmazsın, bunu bilmiyor musun? ”
Derse…
Ayaklarım yürümemekten; Antep tabiriyle “kütük gibi şişti”…
Hastaneye giderek derdimizi anlatmaya günler önceden randevu almamız gerekiyor – randevusuz hasta kabul edilmiyor – yani “vur Allahın vurduğuna, ver Allahın verdiğine”
Yineliyorum…
Kurallara içimizde kendini bilmez birkaç hadsizin dışında % de 100 e yakınımız harfiyen uyuyoruz…
Biliyoruz ki…
Kurallara uymamız kendi canımız için değil…
Canımızdan çok sevdiklerimiz için…
“Bayram gelmiş neyime demeyelim”
Tedbiri elden bırakmayalım…